Fuzuli (?-1556)

fuzuli

Fuzuli, 16. yüzyıl Divan Edebiyatı'nın Azeri sahasının ve aynı zamanda bütün Divan Edebiyatı'nın en büyük şairi kabul edilir.

Asıl adı Mehmet olan Fuzuli'nin nerede ve ne zaman doğduğu kesin olarak bilinmemektedir. Irak'ta Kerbela'da doğduğu tahmin edilen Fuzûlî, bütün ömrünü Hille-Kerbela-Necef-Bağdat arasında geçirmiştir.

Fuzuli, Kerbela'da yaşamış orada iyi bir eğitim görmüş Arapça ve Farsçayı çok iyi şekilde öğrenmiştir. Eserlerinden de onun çok iyi bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır. Hayatı çok büyük sıkıntılar içerisinde geçmiş yoksulluk, talihsizlik ve ilgisizlikten bir türlü kurtulamamıştır. Bu durum onu derinden etkilemiş ve onun sanatının ilham kaynağını oluşturmuştur.

Fuzuli, Kanuni Sultan Süleyman'ın 1534'te Bağdat'ı fethinden sonra ona kasideler sunar. Bu kasidelerin padişah tarafından beğenilmesiyle dokuz akçelik bir maaşla ödüllendirilir. Fuzuli, bu aylığı az bulduğu için almaz ve "Şikâyetname" ismindeki ünlü mektubunu kaleme alır. Ayrıca Bağdat Seferi ile Taşlıcalı Yahya Bey ve Hayali Bey ile tanışır.

1556'da çıkan taun salgınında Kerbela'da ölen Fuzuli, Hz. Hüseyin'in türbesinin karşısına gömülür.

 

Edebi Kişiliği

 
  • Mahlası, "boş, gereksiz" anlamına gelen Fuzuli, Divan Edebiyatı'nın en lirik şairidir.
  • Geniş bilgi birikimi, derin duyuş ve düşünüşü Fuzuli'yi devamlı yazmaya heveslendirmiş böylece şaheser niteliğinde eserler kaleme almıştır.
  • Fuzuli'nin şiirlerinde derin anlamlar yer alır. Şiirleri ilk bakışta basit gibi görünse de derine inildikçe şiirlerinden başka anlamların çıktığı görülür. Fuzuli'nin şiirlerini anlamak belli bir birikim gerektirir.
  • Eserlerinde, aşkı (platonik aşkı) farklı ve bütün boyutlarıyla işler. Aşk acısıyla kıvranmasına rağmen bundan haz duyduğunu söyler. Bu aşk maddi, dünyevi bir aşk değil ilahi bir aşktır. Aşk, maddi aşktan başlayıp ilahi aşka doğru gider. Bunun en güzel örneği de Leyla ve Mecnun mesnevisinde görülür.
  • Fuzuli, aşk acısından asla şikâyet etmez. Aşkı, hep hüzün, keder ve acı yönüyle görür. Acı çekmekten hoşlandığı için kavuşmayı istemez. Fuzuli'ye göre acılar insanı olgunlaştırır. Bundan ötürü Fuzuli bir aşk ve ıstırap şairi olarak bilinir.
  • Şiirin bir ilim olduğunu ilimden yoksun bir şiiri Türkçe divanının ön sözünde; "İlimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar yıkılıp gider." sözleriyle özetler.
  • Lirik şiirde öncü sayılır. Dünya edebiyatı seviyesinde lirik anlatımda klâsik eserler oluşturur.
  • Şiirlerinde tasavvuf düşüncesi önemli yer tutar. Fuzuli'ye göre gerçek varlık Allah'tır. Var olan her şey onun bir yansımasıdır. Fuzuli'de tasavvuf bir gaye olmadığı için şiirin derinliklerinde gizlenmiştir.
  • Eserlerinin dili Azeri Türkçesidir. Dönemine göre dili oldukça sadedir. İçten ve samimi bir anlatımı tercih eden Fuzuli lirizmi ön plana çıkarır. Bağdat yöresinin 16. yüzyıldaki konuşma dili eserlerinde yer alır.
  • En fazla gazel ve kaside nazım biçimlerini kullanmıştır. "Su Kasidesi" naat türünde, Türkçe yazılmıştır. Bağdat'ın fethedilmesinden sonra Kanuni Sultan Süleyman başta olmak üzere devrin ileri gelenlerine kasideler sunar.
  • Fuzuli'nin Türkçe, Farsça ve Arapça olmak üzere üç divanı vardır. Yaşadığı dönemde sanat ve bilim dili Arapça ve Farsça olmasına karşın Türkçe ile çok güzel şiirler yazılabileceğini öne sürmüş bunu eserleriyle kanıtlamıştır.
  • Manzum ve mensur birçok eseri vardır.
  • Fuzuli, gerek kendi devrinde gerekse sonraki devirlerdeki şairler üzerinde derin ve kalıcı etkiler bırakabilmiştir. Halk ve Divan Edebiyatı şairlerini daha çok etkilediği görülür. Birçok şair, Fuzuli'nin şiirlerine nazireler yazmıştır.

Eserleri

Divan: Fuzuli'nin Türkçe, Farsça ve Arapça olmak üzere üç divanı bulunmaktadır.

Leyla ile Mecnun: 3096 beyitten oluşur. Kendisinden önce yazılmış olan bütün mesnevilerden en güzeli kabul edilir. Fuzuli'ye asıl şöhretini kazandıran eseridir. Eserde sevgiliden ayrılmanın verdiği acı, beşeri aşktan ilahi aşka geçişi anlatır. Mesnevi nazım biçimiyle kaleme alınan eser, 30'dan fazla kez basılmış hemen hemen bütün dünya dillerine çevrilmiştir.

Şikâyetname: Hiciv türünün önemli bir örneğidir. Maaşını alamadığı için Kanuni'nin nişancısı olan Celalzade Mustafa Paşa'ya yazdığı mektup türünde bir eserdir. Süslü nesrin güzel örneklerinden olan Şikâyetname'de Fuzuli, devlet dairelerinde yer alan rüşvet, hırsızlık ve sahtekârlıkları ağır bir dille eleştirmiştir. Nükteli bir anlatımın ön planda olduğu eserde ağır ve sanatlı bir anlatım tercih edilmiştir.

Hadikatü's Süeda: "Mutluluğa erenlerin bahçesi" anlamına gelen eserde Hz Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilmesi olayı anlatılmıştır.

Beng ü Bade: Mesnevi tarzında yazılan bir eserdir. Fuzuli, bu eserini Şah İsmail'e sunar. Eser; esrar ile şarap arasındaki konuşma ve tartışmalardan oluşan sembolik öğelerle anlatımın olduğu bir münazaradır. Eserde, afyonla şarabın tartışmasından şarap üstün tutulmuştur.

Heft Cam: "Saki-name" olarak da bilinen eser, Fuzuli'nin alegorik bir dille kaleme aldığı mistik Farsça bir mesnevidir. Eserde şarap sarhoş ediciliği yönüyle aşka benzetilmiştir. Eser, 327 beyitten oluşmuştur.

Sıhhat ü Maraz: Fuzuli'nin tıp bilgilerini içeren eseridir. Mensur (düzyazı) tarzda kaleme alınmıştır. Eserin Paris, Londra ve İstanbul kütüphanelerinde yazma nüshaları bulunmaktadır.

Rind ü Zahid: Fuzuli'nin mensur tarzda kaleme aldığı yapıtıdır. Eserde rintliğin ve zahitliğin aşırı tarafları eleştirilmiş, baba ve oğlunun konuşmalarından ideal insan tipi oluşturulmaya çalışılmıştır.

 

Fuzuli'nin şiirlerinden Örnekler

Örnek 1

Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı

Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd ider ihsân
Niçin kılmaz bana dermân meni bîmâr[ı] sanmaz mı

Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım
Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı

Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlı akar su
Habîbüm fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı

Gamım pinhân dutardım ben dediler yâre kıl rûşen
Desem ol bî-vefâ bilmen inanır mı inanmaz mı

Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil
Bana ta'n eyleyen gafil seni görgeç utanmaz mı

Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı


Günümüz Türkçesiyle

Sevgili, cefası ile beni canımdan usandırdı, cefa etmekten usanmaz mı? Âhımın ateşinden gökler yandı, muradımın mumu ha­lâ yanmaz mı?

Aşk hastalarının bütün dertlerine sevgili deva ihsan ettiği hal­de bana niçin derman vermiyor, beni hasta sanmaz mı?

Gamımı gizli tutardım, yâre açıkla dediler. Söylesem, acaba o vefasız inanır mı, inanmaz mı?

Ayrılık gecesinde canım yanar, gözlerim kanlı yaş dö­ker. İnleyişim ve feryadım halkı uyandırır. Kara bahtım niçin uyanmıyor, bilmiyorum.

Gül gibi yanağına karşı gözümden kanlı yaş akar. Sevgilim! Gül mevsimidir, akarsular bulanmaz mı hiç? (bulanır)

Ben sana gönül vermemiştim. Sen benim aklımı çeldin. Beni ayıpla­yan gafil acaba seni görünce beni ayıpladığı için utanmaz mı?

Fuzulî, her daim halka rezil rüsva olan çılgın bir rinttir. Bu ne biçim sevdadır acaba bu sevdadan usanmayacak mı?


Örnek 2


Aşiyan-i mürg-i dil zülf-i perişanındadır
Kande olsam ey peri gönlüm senin yanındadır

Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır

Çekme damen naz edip üftadelerden vehm kıl
Göklere açılmasın eller ki damanındadır


Mest-i hâb-i nâz ol cem et dil-i kat'-i pâremi
Kim anun her pâresi, bir nevg-i müjgânundadur

Bes ki hicranındadır hasiyyet-i kat'-i hayat
Ol hayat ehline hayranem ki hicranındadır

Ey Fuzuli şem'-veş mutlak açılmaz yanmadan
Tablar kim sünbül rişte-i canındadır

Günümüz Türkçesiyle

Gönül kuşu senin dağınık saçların arasında yuva kurdu ey sevgili! Nerede olursam da gönlüm senin yanındadır. 

Aşk derdiyle mutluyum, bırak bana ilaç vermeyi. Bana derman vermeye ki senin dermanın beni helak edecek zehrin kendisidir bizzat.

Ey sevgili nazlanıp âşıklardan eteğini çekme. Eteğine yapışan ellerin göklere açılmasından sakın!

Naz uykusuna dal, gözlerini kapat, kirpiklerini bir araya getir. O zaman işte yüz parça olan gönlümde derlenip toparlanabilirsin.

Senin ayrılığında, hayatı sonlandırma özelliği gizlidir, ayrılığın ölümdür. Senden ayrı düşüp de yaşayanlara doğrusu hayranım. 

Ey Fuzuli! Sevgilinin saçının büklümü senin can ipliğine bağlıdır. Sen mum gibi yanmadan o büklümler açılmaz.


Örnek 3

 

Ah eylediğim serv-i hıramanın içindir
Kan ağladığım gonca-i handanın içindir

Sergeşteliğim kakul-i müşginin ucundan
Aşufteliğim zülf-i perişanın içindir

Bimar tenim nergis-i mestin eleminden
Hunin ciğerim la'l-i dür-efşanın içindir

Yaktım tenimi vasl günü şem teg amma
Bil kim bu tedarik şeb-i hicranın içindir

Kurtarmağa yağma-yı gamından dil ü canı
Sa'yim nazar-ı nergis-i fettanın içindir

Can ver gönül ol gamzeye kim bunca zamandır
Can içre seni sakladığım anın içindir

Vaiz bize dün düzahı vasfetti Fuzuli
Ol vasf senin külbe-i ahzanın içindir


Günümüz Türkçesiyle

Ah etmemin nedeni salınan servi endamın içindir, kan ağlayışımın nedeni ise gülen dudağının hasretindendir.

Başım, misk kokulu kâküllerinden dönmekte; düşkünlüğüm ise dağınık saçlarını hatırlamaktan kaynaklanmaktadır.

Baygın bakışlarını düşünmekten bedenim melankolik olmuş, inci sözler saçan dudağından ciğerim kanla doludur.

Yaktım tenimi kavuşma gününde mum gibi, bu hazırlığın ayrılığının kara günleri için olduğunu bil. 

Aşk derdinin yağmasından ötürü asla gönlümü ve canımı kurtarmaya çalışmam, amacım çapkın gözünün dikkatini çekebilmektir.

Ey gönlüm! Ver canını sevgilinin süzgün bir bakışına, seni bunca zaman canla başla beslediğimin sebebi de budur.

Ey Fuzuli! Öğüt veren kişi cehennemin özelliklerini sayıp döktün bize dün. Anladım ki senin ayrılık acılarını çektiğin hüzün yurduymuş cehennem.

 

Örnek 4

Su Kasidesi

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su

(Ey göz! İçimdeki ateşlere gözyaşımdan su saçma çünkü bu kadar fazla tutuşan ateşlere su fayda sağlamaz.)

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su

(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir yoksa gözümden akan bulanık gözyaşları mı şu dönen gök kubbeyi kaplamıştır, bilemem.)

Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su

(Senin kılıç gibi keskin bakışlarının zevkinden gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Oysa akarsu da zamanla duvar ve yarlarda yarıklar oluşturur.)

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su

(Yarası olan kişinin suyu ihtiyatla içmesi gibi benim yaralı gönlüm de senin okun ucuna benzeyen kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.)

Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su

(Bahçıvan gül bahçesini sele verse onu mahvetse de nafile, boşuna yorulmasın çünkü bin gül bahçesine su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)

Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su

(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi, gözleri kör olsa da yazısını, senin yüzündeki tüylere benzetemez.)

Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n'ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su

Yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek amacıyla dikene verilen su boşa gitmez.)

Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su

(Üzüntülü günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin bakışını esirgeme zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırdır.)

İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su

(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.)

Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su

(Sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek nasıl hoş geliyorsa ben senin dudağını özlüyorum sofular da kevser istiyorlar.)

Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su

(Su, daima senin Cennet misâli mahallenin bahçene doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, serviyi andıran sevgiliye âşık olmuş.)

Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su

(Topraktan bir set olup suyolunu o mahalleden kesmeliyim çünkü su, benim rakibimdir, onu o yere bırakamam.)

Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâre su

Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem ben öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su sunun.)

Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su

(Servi, kumrunun yalvarmasından ötürü dik başlılık ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi kurtarabilir.)

İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su

(Gülfidanı bir hile sonucu bülbülün kanını içmek istiyor, bunu engelleyebilmek için suyun, gülün dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını değiştirmesi gerekir.)

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr'a su

(Su Hz. Muhammed'in (sav) yoluna uymuş, Bu hal ile dünya halkına temiz yaratılışını açıkça göstermiştir.)

Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su

(İnsanların efendisi olan Hz. Muhammed'in (sav) mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir.)

Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu'cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su

(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını tazelemek için onun mucizesinden su meydana çıkarmıştır.)

Mu'cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su

(Hz. Peygamberimiz'in (SAV) mucizeleri dünyada uçsuz bucaksız bir deniz gibi imiş ki, o mucizelerden, ateşe tapan kâfirlerin binlerce mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.)

Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr'a su

(Mihnet günü Ensâr'a parmağından su verdiğini işiten herkes hayret ile parmağını ısırır.)

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su

(Dostu yılan zehri içse ona âb-ı hayat olur. Tersine düşmanı da su içse elbette yılan zehrine döner.)

Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su

(Abdest almak amacıyla el uzatıp gül yanaklarına su vurunca her bir su damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)

Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su

(Su, Hz. peygamberin ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su

(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler şeklinde ışık salarak orayı aydınlatmak ister. Eğer parça parça da olsa o eşikten dönmez.)

Zikr-i na'tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su

(Sarhoşlar içkiden sonra gelen baş ağrısını gidermek amacıyla nasıl su içerlerse günahkârlar da senin na'tının zikrini dillerinde tekrarlamayı dertlerine derman bilirler.)

Yâ Habîballah yâ Hayre'l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su

(Ey Allah'ın sevgilisi!(Hz. Muhammed) Ey insanların en hayırlısı! Susamışların susuzluktan yanıp dâimâ su diledikleri gibi ben de seni özlüyorum, arzuluyorum.)

Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi'râc'da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su

(Sen o kerâmet denizisin ki mirâç gecesinde feyzinin çiyleri sabit yıldızlar ile gezegenlere su ulaştırmış.)

Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su

(Kabrini tamir eden mimara su lazım olsa güneş çeşmesinden istediği zaman bol bol, tatlı ve güzel su iner.)

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su

(Cehennem korkusu, yanık olan gönlüme gam ateşi salmış o ateşe senin ihsan bulutunun su serpeceğinden ümitliyim.)

Yümn-i na'tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü şeh-vâra su

(Seni övmenin bereketinden ötürü Fuzûlî'nin karışık sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönüşen su damlası gibi birer inci halini almıştır.)

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su

(Kıyamet günü olduğunda gaflet uykusundan uyanan âşık göz, sana duyduğu hasretten gözyaşı döktüğü zaman,)

Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su

(O mahşer günü, o güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini beni mahrum bırakmayacağından umutluyum.)

 

Ayrıca bakınız


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder