Şiddet, bir kişi veya gruba yönelik
fiziksel, psikolojik, ekonomik, kültürel, cinsel, simgesel anlamda kişinin bir şekilde zarar görmesini amaçlayan her türlü davranıştır. Saldırgan özellikler gösteren
ve öfke kontrolünde başarılı olamayan kişiler fiziksel şiddet uygulamaya da meyilli olan kişilerdir. Öfkeli kişiler, ses tonlarını yükselterek karşılarındaki
kişileri sindirmeye çalışır. Aile içi şiddet, kısacası daha çok iletişim
becerisi gelişmemiş kişilerin başvurduğu bir yöntemdir.
Çocuklar, birçok şeyi görerek, izleyerek
belli bir ortamda rol model yolu ile öğrenir. Bir ailenin davranışları, iletişim
anlamındaki hal ve hareketleri çocukların kişiliklerinin şekillenmesinde de oldukça önemlidir. Aile içi şiddet, giderek ebeveynler ile çocuklar arasında
sorunlara neden olur. Aile içi şiddete maruz kalan çocuklar, bunu hiç şüphesiz
ilerleyen dönemlerde de başka kişilere yansıtır.
Aile içi şiddet, insanların bağlanma
algısı geliştirebilmesi için sevgi, ilgi, şefkat, eş duyum, saygı, anlayış ve
korunma ihtiyaç eksikliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan duygusal ihtiyaç
yoksunluğuna sebep olur. Yakınlık, ait olma hissi yani aidiyet geliştirme
refleksi, başkaları ile ilişki ve iletişim kurabilmenin en önemli olan iki yoludur.
Duygusal ihtiyaç yoksunluğu yaşayan çocuklar, şiddeti kanıksadıkları için onlar
için ilerleyen dönemlerde şiddet uygulamak adeta normal bir durum haline gelir. Aile
içi şiddete maruz kalan çocuklar, şiddet içeren davranışlar anlamında
hassasiyetini kaybetmekle de karşı karşıya kalır.
Aile içi şiddetin neden olduğu psikolojik
sorunlar da genel olarak kalıcıdır. Çoğu anne baba sonradan bunu fark eder fakat o
zaman da iş işten geçmiş olur. Bilinçli ailelerde daha az yaşanan bir sorun
olan aile içi şiddeti çocukların bunu kolay kolay unutması mümkün değildir. Bu
ortamlarda yetişen çocuklar, genellikle sinirli ve asabi olur.
Aile içi şiddet, çocuklarda toplumda her
üç kişiden birinde görülen önemli bir sağlık problemi olan uykuya dalma veya
uykuyu sürdürmede güçlük durumu olarak tanımlanan uykusuzluk problemlerine önemli bir neden oluşturur. Kişinin korku verici veya tehdit edici bir duruma karşı vermiş
olduğu ruhsal ve bedensel bir tepki olan kaygı da bu çocukların adeta daimi bir
sıfatı haline gelmiş olur.
Aile içi şiddet, çocuklarda kişinin kendi
değeri hakkındaki subjektif değerlendirmesi olan özgüven kaybına da neden olur.
Aile içi şiddet, çocukların toplumun benimsediği genellikle beğeniye, kabul
görmeye, ahlak, gelenek, görenek ve inançlara dayanan değer yargılarından
gittikçe uzaklaşmalarına da neden olur. Toplumun değer yargıları olan toplumda
oluşan ve ortak kabul gören, düşünce ve kuralların uygulama biçimlerini
yansıtan kıstasları benimsemede oldukça güçlük çekerler.
Şiddet ortamının kurbanı olan bu çocuklar,
sosyal hayatta uyum sorunu yaşar ve kişinin sosyal çevresi ile yeterince ve
etkili bir etkileşim içinde bulunamaması durumu olarak tanımlanan asosyal birtakım önemli özellikler edinmelerine neden olur. Bu da bu çocukların çevreleri ile
iletişimleri konusunda yetersiz kalmaları, yakın çevre ve arkadaşları ile vakit
geçirmekte isteksiz olmaları ve yalnızlığı tercih etmeleri sonuçlarını doğurur.
Aile içi şiddet, çocukta sürekli bir
üzüntü ve ilgi kaybına neden olan benlik saygısının düşüklüğü olarak da
adlandırılan önemli bir duygu durum bozukluğu şeklinde oluşan depresyona neden
olabilir. Bu da çocuğun kendisini sürekli çaresiz, karamsar, umutsuz, içine
kapanan, yetersiz ve değersiz biri olarak görmesine yol açar. Ayrıca konsantrasyon
bozukluğu, hayattan zevk alamama, kendini yalnız hissetme, alınganlık gösterme,
gelecekle ilgili olumsuz düşüncelere sahip olma, uyku problemleri yaşama da
aile içi şiddetin yansımasının bir sonucu olan depresyonun çok önemli belirtileri arasında
yer alır.
Aile içi şiddetin bir sonucu olarak
kişilerin ruh halini tanımlama olarak da adlandırılan depresyon, ilerleyen
süreçte çok daha karmaşık olan davranış ve sonuçlara yol açar. Çocuk giderek kendini
tamamen toplumdan soyutlama yoluna gider ve içine kapanır. Fiziksel anlamda da iştah sorunu yaşamaya başlar. Çocuk, bir çözüm olarak intiharı dahi zaman zaman
düşünmeye başlar. Aile içi şiddet, çocukta başka ruhsal sorunların ortaya
çıkmasına da önemli bir zemin hazırlar.
Bütün bu olumsuzlukların yaşanmaması için anne-babanın aile içi şiddetten uzak durmaları gerekir. Anne-babanın, çocuğuna vakit ayırması, ona sevdiğini söylemesi, onu öpüp kucaklaması, çocuğun duygu ve düşüncelerine etkili bir şekilde tercüman olması gerekir. Anne-baba, çocuğunu daima dinlemeli, çocuğa ceza vermek yerine çocuğa saygı çerçevesinde bir tutum geliştirmelidir. Gerektiği zaman çocuğundan özür dilemesini de bilmeleri gerekir. Çocuğun olumlu davranışlarını pekişmesi için bilinçli olan bir tutum takınmalıdır. Takdir etmek, ilgi göstermek çocuğa gelişim sürecinde çok önemli faydalar sağlar. Kısacası, en zor zamanlarda dahi ebeveyn, çocuğa karşı çözüm odaklı bir yaklaşım tarzı geliştirmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder