Arapça "ziyade" sözcüğünden
türemiş olan "müstezat" sözcüğü "artmış çoğalmış
ziyadeleşmiş" anlamlarına gelmektedir. Türk edebiyatına Arap edebiyatından
geçmiştir. Müstezat, gazelin özel bir biçimi olup uzun ve kısa dizelerden
oluşur. Kısacası gazelin her dizesine kısa bir dize eklenerek ortaya çıkan
nazım şekline müstezat denir.
- Müstezat, gazelden türemiş bir nazım şeklidir. Az
     da olsa rübai, kıt'a ve kasideden türetilmiş olanları da vardır.
- Uzun mısralara eklenen kısa dizelere
     "ziyade" denir.
- Kısa dize ile amaçlanan hoş, güzel, etkili bir
     ahenk oluşturmaktır. Kısa dizeler okunsa da okunmasa da beytin anlamı bir
     bütünlük oluşturur.
- Kısa mısra uzun mısranın bir nevi anlatımını
     tamamlar.
- Müstezat nazım biçiminde matla beyti bulunmaz.
- Gazelde işlenen aşk, şarap, güzellik, aşkın
     ıstırabı gibi konular burada da işlenir.
- Çoğunlukla divanların gazelleri ve kasideleri
     arasında yer alır.
- Aruzun özel bir kalıbıyla oluşturulur. Uzun
     dizenin ölçüsü mef'ûlü mefâ'îlü mefâ'îlü fa'ûlün şeklinde; ziyade
     dizenin ölçüsü de ana kalıbın ilk ve son parçalarından oluşan mef’ûlü
     fa'ûlün şeklindedir.
- Müstezatlarda makta beyti bulunmaz.
- Müstezat türünün ilk örneklerini Nesimi
     vermiştir. Şeyhi, Nevai, Necati, Nedim, Şeyh Galip müstezat türünde eser
     veren diğer önemli şahsiyetler arasında yer alır.
- Uyak düzeni "aa /ba /ca /da…"
      biçimindedir. Uyak düzeni
     genellikle gazel gibidir. Bunun yanında müstezadın birkaç türlü uyak
     düzeni vardır. En çok kullanılanlar şunlardır. Ziyade dizeler ayraç içinde
     belirtilmiştir. 
a(a) a(a) — b(b) a(a) —c(c) a(a) —
d(d) a(a) — e(e) a(a)... 
a(b) a(b) —c(c) a(b) —d(d) a(b) —
e(e) a(b) — f(f) a(b)…
a(b) a(b) —x(x) a(b) —x(x) a(b) —
x(x) a(b) —x(x) a(b)…
Örnek 1
Bülbül
yetişir bağrımı hûn etti figânın
                           
Zabt eyle dehânın
Hançer
gibi deldi ciğerim tîğ-ı zebanın
                                 
Te'sîr-i lisânın
Âh
etse nola bülbül-i dil meşhedim üzre
                               
Tâ mahşer olunca
Çok
çekti gam-ı hârını gül-zâr-ı cihânın
                               
Bu bâğ-ı fenânın
İzzet
ne şeker çiğnedi tûtî gibi bilmem
                            
Açmış yeni bir söz
Reşk
ile sulandı yine ağzı şu'arânın
                         
Sınf-ı husemânın
İzzet
Molla
Günümüz Türkçesiyle:
Bülbül yetişir, feryadın bağrımı kan etti / ağzını kapa. Dilinin kılıcı ve etkisi yüreğimi hançer gibi deldi.
Bu halinden dolayı ah eylemeye başladı. / Bu hararet nedendir? Can bülbülünün acaba yine bir derdi mi var?
Gönül bülbülü şehit olduğum yer üzerinde ta mahşer vaktine kadar ah etse ne olur? O, dünya gül bahçesinin bu fani bahçenin gamını çok çekti.
İzzet, papağan
misali nasıl bir şeker çiğnedi bilmem / Yeni bir söz açmış. Kıskançlıktan
ağzı sulandı ozanların, o rakip olan sınıfın.
Örnek 2
Ey şûh-ı kerem-pişe dîl-i zâr senindir
             
            Yok minnetin asla
Ey kân-ı güher anda ne kim var senindir
             
                Pinhân u
hüveydâ
Sen kim gelesin meclise bir yer mi bulunmaz
             
       
         Baş üzre yerin var
Gül goncasısın kûşe-i destâr senindir
             
               Gel ey gül-i
rana
Neylersen edip bir iki gün bâr-ı cefâya
             
              Sabreyle de sonra
Peymâne senin hâne senin yâr senindir
             
       
          Ey dil tek ü tenhâ
Bir bûse-i cân-bahşına ver nakd-i hayâtı
             
       
                Ger
kâil olursa
Senden yanadır söz yine bâzâr senindir
             
     
            
  Ey âşık-ı şeydâ
Çeşmân-ı siyeh mest-i sitem kâkül-İ pür-hâm
             
       
                   Ebrûları
pür-çîn
Benzer ki bu dîldâr-ı cefâkâr senindir
             
       
            Biçâre
Nedîmâ
Nedim
Günümüz Türkçesiyle:
Ey sevgili! Zavallı gönlüm senindir, minnet etmene gerek yok. Ey mücevher madeni, bu gönüldeki gizli ve açık ne varsa senindir.
Sen meclise gelirsin de elbet bir yer bulunur ve yerin baş üzerindedir çünkü gülün goncasısın, senin yerin en güzel yerdir, gel ey güzel gül!
Ey gönül! her şeye rağmen bir iki gün cefa yüküne sabret, daha sonra kadeh, ev, sevgili hepsi senindir senin sadece.
Ey çılgın âşık, eğer o güzel sevgili razı olursa ölüleri dirilten bir öpücüğü karşılığında ömrünün tamamını ver. Bu sözüm sanadır, yine de kararı sen ver.
Ey Nedîm, gözleri zulüm sarhoşu, kaşları çatık, kâkülleri kıvrım kıvrım olan bu güzelin senin zalim sevgilin olduğuna hiçbir şüphe yok.
Not: Müstezat nazım şekli müstezat-ı sülasiye ve iki ziyadeli müstezad olmak üzere ikiye ayrılır. Uzun dizeleri mefâ'îlün mefâ'îlün mefâ'îlün mefâ'îlün ölçüsünde, ziyade (kısa) dizeleri de mefâ'îlün mefâ'îlün ölçüsünde olan müstezatlara müstezat-ı südasiye denir. Müstezat-ı südâsiye denmesinin sebebi, uzun ve kısa dizelerdeki mefâ'îlün parçalarının 6 tane olmasıdır. Uyak düzeni ise müstezatın aynısıdır.
İki ziyadeli müstezat ise ölçü ve uyak düzeni
bakımından tek ziyadeli müstezata benzer yalnız ziyade dizeler iki tanedir ve
uzun dizelerle kafiyelidir.
Örnek
Hey hey ne acâib bezemiş hüsn ile Bârî
                                  
Bu sûret-i yâri
                     
             Bu nakş-ı nigân
Her ehl-i nazar kim göre tahsîn ola kârı
               
                    Bu
çeşni ü izan
                     
              Kalmaya karârı
Ry mutrib-ı dil-keş ele al çeng ü rebâbı
                                 
Çâk eyle hicabı
                                 
Ref' eyle nikâbı
Ey sâki-i mevh-veş taşa çal şîşe-i ârı
                               
Sun câm-ı ukârı
                               
Def' eyle humârı
Uşşâkı katâr eyledi aşk içre Muhammed
                            
Ol şâh-ı mümecced
                           
Ol matlab-ı maksad
Ey üştür-i dil sen olagör pîş-i katârı
           
                       Çok
aşk ile bârı
                                  
Ye derd ile hârı 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder