FORUM
Forum, sözcük
anlamı olarak Eski Roma'da "halkın toplandığı alan, pazar yeri"
anlamına gelirdi. Toplumu ilgilendiren bir konuda farklı gruplardan oluşan
dinleyicilerin yaptıkları tartışmalara forum denir. Forumda en önemli özellik
kamuoyuna mal olmuş sosyal bir sorunun geniş kitleler önünde bütün
ayrıntılarıyla tartışılması ve bu tartışmada dinleyicilerin de aktif olarak yer
almalarıdır. Forumun başlıca özellikleri şunlardır:
- Forum,
tartışmaya dayanan bir sözlü anlatım türüdür.
- Forum,
günümüzde "toplantı" anlamında kullanılmaktadır.
- Forumda
amaç, belli sonuçlara, kararlara ulaşmak değil konuyu farklı anlayış ve
boyutlarıyla ortaya koymaktır.
- Forumda
kamuoyunu ilgilendiren bir konu kalabalık bir izleyici kitlesi önünde
konuşulur.
- Forumda
başkan tartışmayı yürütür, tartışmanın konu dışına çıkmasını önler.
Başkan, zaman zaman tartışmaya katılanlardan açıklama ister.
- Forumda
konuşmacılara soru sorulabileceği hususu seyircilere duyurulur. Bu anlamda
bir çerçeve çizilir. Seyircilere kesinlikle konunun dışına çıkılmayacağı
ve zamana uyulacağı başkan tarafından hatırlatılır.
- Forum,
dinleyicilerin farklı bakış açılarıyla düşünmelerini sağlar.
- Forumda
seyircilerin görüş ve düşünceleri dile getirilirken yanlış bilgi ve
açıklamalara karşın foruma davet edilen uzmanlarca gerekli düzeltme ve
açıklamalar yapılır.
- Forum
daha çok panelin devamında yapılır.
- Başkan
tartışmanın sonunda ortaya çıkan görüş ve düşünceleri özetler.
- Forumda
sorular, açık, net ve anlaşılır olmalı, farklı anlaşılabilecek tipten
sorular sorulmamalıdır.
- Forumda,
tartışmada mutlaka bir seviye yakalanmalıdır. Tartışma; saygı ve nezaket
kuralları çerçevesinde samimi bir havada geçmelidir.
- Forum
başkanının kültürlü, seviyeli, hoşgörülü, açık fikirlere sahip, hazır
cevap ve kıvrak olması forumun başarısına önemli katkılarda bulunur.
- Forumda
dinleyicilerin aktifliği onu açık oturum ve panelden ayırır.
- Sempozyumda
seyircilerin hiç söz alamaması da onu forumdan ayırır.
- Forumun
basın ve halk önünde gerçekleşmesi onu münazaradan ayırır.
Forum Örneği
Ali Gevgilili - "Dil, bir toplumu oluşturan en önemli kurumlardan birisidir.
Öyle ki, toplumların ilerlemesiyle dilin yaptığı aşamalar arasında derin
ilişkiler vardır.
Son yüzyıl içinde Türkiye'de beliren köklü
değişiklikler Türk dilinde de baş döndürücü bir biçimde yansımıştır. Bugünkü
forumumuzda Türkçenin değişme nedenleri, günümüzdeki durumu ve sorunları
tartışılacaktır.
Türkçemizin geçirdiği evrimi ve bu
değişikliklere yol açan etkenleri tarihsel bir bakış açısıyla nasıl
değerlendiriyorsunuz Sayın Prof. Gökberk?"
Prof. Gökberk - "Türk dilinin değişme ve gelişme gösterdiği bir gerçektir. Bu
değişim sürecinin başlangıcı olarak Tanzimat’ı alabilirsiniz. Çünkü Tanzimat,
Türk milletinin yüzyıllar boyunca içinde bulunduğu İslam kültür çevresinden
çıkıp Batı kültürüne yönelmesi hareketidir. O dönemde Batı kültürüne hâkim olan
ve Batı toplumlarının gelişmelerine yön veren milliyetçilik akımı, Türk dilinde
de değişmelere yol açan başlıca etkendir. Milliyetçilik, her şeyden önce,
tarihsel bir insan grubunun kendi benliğine ve öz değerlerine dönmesi, bunları
araması demektir. Dil, millet bilincinin varlığını yansıtan en önemli
unsurlardan birisidir.
…
TEK YOL HALK DİLİ
Gevgilili — "Dilin gelişiminde sözlü edebiyat ve oyun sanatlarının ayrı, özel
bir yeri vardır. Sayın Özdoğru, hem bir tiyatro adamı hem de dil konularına
ilgi gösteren bir yazar olarak Türkçemizin bugünkü durumunu, özellikle sahne
sanatları yönünden nasıl değerlendiriyorsunuz?"
Özdoğru —
"Tiyatronun temeli dildir. Dile karşı duyarlılığı olmayan bir tiyatrocu
iyi bir tiyatro sanatçısı olamaz. Her yerde iyi bir sahne oyuncusu o toplumun
en iyi dilini de temsil etmiştir. Bugün tiyatro sanatçısı dil açısından büyük
sorumluluk taşır; dilde öncülük görevi vardır.
Türk dili IX. yüzyıldan başlayarak Arapça
ve Farsçanın etkisiyle yapma bir dil olarak ortaya çıkmıştır. Tanzimat’tan
sonra Türk tiyatrosunda güdülecek yolu çizen Şinasi, dilde tutulması gereken
tek yolun, "Halk dilini benimsemek olduğunu" açık seçik ortaya
koymuştur.
…
TÜRK DİL KURUMU NE YAPMALI?
İlim ve kültür dilini birbirinden
ayırarak, yeni bir hamleye girmeye taraftarım. Dil Kurumu bu yönde bir çağrıda
bulunursa, kendisi ile ihtilafa düşmüş üniversite öğretim üyelerini bile
yanında bulacak; bu alanda büyük bir tarihî rol oynayacaktır. Ama Kurum,
Türkçeyi en güzel kullanan sanatkârların dilini veya halkın dilini kaldırmaya
girişirse, bütün milleti karşısında bulacaktır. Sait Faik'in dilini öz
Türkçeleştirmek, kültür düşmanlığıdır. Çünkü bir Sait Faik, Orhan Veli, Cahit
Sıtkı, bir daha çıkaramayız. Bu noktada, Dil Kurumunun karşısındayım.
Yeni şairler halkın benimsediği güzel
şiirler yazarlarsa o zaman onların dili de Türkçeye mal olacaktır. Fazıl Hüsnü
Dağlarca ya da Behçet Necatigil'in kullandığı bazı öz Türkçe kelimeleri, sırf
kelime olduğu için değil, güzel mısralar olduğu için benimsiyorum. Sanatkârlar
güzel dil kullanırlarsa, öz Türkçe olsun olmasın, kullandıkları kelimeler
kendiliğinden edebiyata girer. Cahit Sıtkı "Güzelsin ya, ne olursan ol gir
hikâyeme" der ki bence en önemli şey de budur.
Sayın Gökberk'in de değindiği gibi hayat,
gerçekten dilin biricik hakemidir."
ÇOĞU GENÇLER ÇOK KÜÇÜK BİR KELİME
HAZİNESİNE SAHİP
Gevgilili — "Sayın Özdoğru, Türkçedeki hızlı gelişimi ve bunun ilerisi
adına getirdiği sorunları çözmek üzere sizin önerileriniz nelerdir? Dilde
yenileşme ve anlaşma ne kadar başarılı olmuştur?
Özdoğru —
"Dil sorunu tartışılırken, karşılıklı saygı ve içtenlik şarttır. Prof.
Gökberk ve Prof. Kaplan'ın içten tavırları bu açıdan çok önemli ve değerlidir.
Yaşadığımız çağı anlamak için yazarların,
öğretim üyelerinin, devlet adamlarımızın kullandığı kelimeleri anlamak
zorundayız. Ne var ki, bu kelimeler okullarda öğretilmediğinden, gençlerimiz
çok dar bir kelime dağarcığına sıkıştırılmış durumdadırlar. Gençlerin bazdan
âdeta bir kabile dili konuşuyorlar. Ne "halef-selef'i ne de bunların
Türkçe karşılığı olan "öncel-ardıl" ı biliyorlar. Oysa düşünmek için
kelimeler şarttır. Kelime azlığı, yalnız siyah-beyaz ikiliğinden ibaret dar bir
hayat anlayışı doğuruyor; griler kayboluyor. Türk Dil Kurumu grilerin, yeni
ayrıntıların (nüansların) bilinmesini sağlamalıdır. Söz gelişi,
"muharebe" ve "harp" ayrı ayrı şeylerdir. Bizim dilimizde
bu ikisinin de yerine "savaş" kelimesinin kullanılması, gerçeğin
anlamını kaybettirir.
Etimize, kemiğimize sinmiş kelimeleri
atmak için, uğraşmamalıyız Dil Kurumu da aslında cami, namaz, çarşı gibi
yerleşmiş kelimelere dokunmuyor. Oysa Kurumun dışında kelime türeten -iyisine
bir şey demeyeceğim, kötü kelime türeten- işgüzarlar hiç de az değildir.
Özelikle edebiyatımıza bu tür kelimeler sokulmamalıdır. Halkın binlerce yüzyıl
kolay kolay vazgeçemeyeceği kelimelerin yerine öz Türkçe kelimeler kullanarak
yazılan eserler, daha baştan ölü olarak doğmaktadır.
DÜN - BUGÜN – YARIN
Türk Dil Kurumu şimdiki "Türkiye Türkçesinin
Tarihî Sözlüğü" adlı yeni bir çalışmaya başlamış bulunmaktadır. Hazırlanan
bir bölüm, XIV. yüzyıl Türkçesine ait eserlerde kullanılmış bütün kelimeleri
kapsamaktadır. Bu, uzun yıllar alacak bir bilimsel çalışmadır. Batıda da XVIII.
yüzyılda Grimm Kardeşlerin başlattıkları çalışma henüz bitirilememiştir.
Dilde yüzde yüz bir özleştirme elbette söz
konusu olamaz. İstenen, dile, "Ana dil" havasını verecek ölçüde bir
özleşmedir. Tüm özleşme, hayatın gerçeklerine aykırıdır. Bugün dilimizdeki
Türkçe kelime oranının yüzde 70-75'e çıktığı hesaplanmıştır.
Dilde her şeyi Türk Dil Kurumu yapacak
değildir. Dilin yerleşmesi, ona inanan tüm aydınların birlikte çalışması ve o
arada kendisini yenileyerek akan tarihin katkısıyla olacaktır. Tarih yalnız dün
ve bugün değil, yarın'la birlikte üç boyutludur, inkılâpçılık da zaten toplumu
ve onun içindeki bütün kurumların oluşumunu böyle bir anlayış içinde
görür."
YENİ TOPLUMUN DİLİ
Gevgilili — "Türk dilinin günümüzdeki durumu üstündeki tartışmalar, şu gerçeği
ortaya koyuyor:
1. Tanzimat'tan bu yana Türkiye'nin
milliyetçilik ve halkçılık ilkeleri çerçevesinde geçirdiği değişiklik, Türk
dilini de halkın anlayacağı daha yalın bir niteliğe kavuşturmuştur. Günümüzde
tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş aşamasında bulunan Türkiye'ye sanayi
toplumlarına özgü akılcı, bilimsel dünya görüşü yeni kavramlar
kazandırmaktadır. Bu dilde, zenginleşme ve yenileşmenin önümüzdeki dönemlerde
de süreceğini gösterir.
1. Dilde yenileşme, dünün edebiyat
eserlerini eskitmekte ve bir kültür kopukluğu yaratmaktadır. Dünü, bugünü ve
yarını birleştiren dinamik bir kültür ortamı yaratmak, millî eğitimin
görevidir.
1. Türk Dil Kurumunun günümüzdeki ilk
görevi, teknolojik ve bilimsel ilerleme dolayısıyla Türkçeye dıştan akmakta
olan yabancı terimlere Türkçe karşılıklar araştırmaktır. Bilimsel
çalışmalarıyla Dil Kurumu önemli görevler gerçekleştirmektedir.
Milliyet gazetesi –Kısaltılmıştır-
Ayrıca bakınız
Forum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme