Söylev (Nutuk)

Arapçadaki "nutk" kelimesinden türeyen nutuk, sözlükte; "söz, söyleme kuvveti, kuvvetli söyleme" anlamlarına gelir. Herhangi bir topluluğa düşünce ve duyguların aşılanması amacıyla yapılan konuşmalara söylev (nutuk) denir. Tiyatro türüyle gelişen söylev (nutuk) türü "hitabet" olarak da adlandırılır.

Söylev (Nutuk) Türünün Özellikleri
 
  • Nutukta izleyici kitlesini coşturmak ve belli bir amaca yöneltmek amaçlanır.
  • Söylev, tek kişi tarafından icra edilen söz ve sesle birleşen bir yazınsal türdür.
  • Nutukta yalın, akıcı, içten, etkili, ikna edici, coşkulu bir dil ve üslup esas alınır.
  • Nutuk veren kişiye hatip denir. Hatip, liderlik özeliklerini bilhassa da karizmatik liderlik özelliklerini taşımalıdır.
  • Söylev metni, kısa, öz ve anlaşılır olmalıdır.       
  • Hatibin jest, mimik, tonlama ve vurgu unsurları doğru ve yerinde kullanması söylevin başarısında önemli bir etki yapar.
  • Hatip söylevinde hedef kitlesini esas alıp konuşmalıdır. Neyi, nerede, nasıl söyleyeceğini çok iyi düşünmelidir. Dinleyenlerin zekâ durumları, hayal güçleri, içinde bulundukları duygu atmosferini dikkate almalıdır.
  • Söylevde dilin, alıcıyı harekete geçirme işlevi ile heyecana bağlı işlevi kullanılır.
  • Birçok anlatım tekniğinden yararlanılsa da söylevde "öyküleme" tekniği ön plandadır. 
  • Söylevlerde sık sık özlü sözlere, özdeyişlere yer verilir.
  • Söylev (nutuk) türünde cümleler, ünlem cümleleri şeklindedir. 
  • Söylevlerin en önemli bölümlerini başlangıç (giriş) ve bitiş (sonuç) bölümleri oluşturur. Ses tonu ve heyecanın doruğa çıktığı bölümler bu bölümlerdir. Dinleyicileri zinde tutmak için giriş bölümüne etkili bir sözle başlanmalıdır. Bu bölümde konu ve amaç da kısaca belirtilmelidir. Sonuç bölümü en etkili bölümdür. Sonuç bölümünde içten ve coşkulu bir anlatım, yoğun ve özlü bir içerik olmalıdır.
  • Hatip, her şeyden önce iletişim becerilerini iyi bilmelidir. Söylevini önceden planlamalı, gerektiği kadar okumalı, metni yanında bulundurmalı fakat konuşma sırasında metne az bakmalı ya da hiç bakmadan konuşmalıdır.
 
Söylev (Nutuk) Çeşitleri

Her konuda söylev (nutuk) verilebilir. Yine de en çok siyasi, askeri, dini, hukuki ve akademik alanlarda nutuk verilir.

Siyasi Söylev (Nutuk): Siyasal konuları içeren meclislerde, seçim meydanlarında ve mitinglerde icra edilen söylev (nutuk) türüdür. Siyasi söylevler, yönetimsel içerikli söylevlerdir. Oda, baro, dernek vb. kuruluşlarda da siyasi söyleve sık sık başvurulur. Göktürk Yazıtları, siyasi söyleve güzel bir örnek oluşturur.

Askeri Söylev (Nutuk): Özellikle askeri cesaretlendirmek, duygusal açıdan güçlendirmek için başvurulan söylev türüdür. Eskiden komutanlar askerleri coşturup cesaretlendirerek nice nice kaleler fethetmişlerdir. Savaş zamanında cephe hattında; barış döneminde kışlada yurt savunmasının kutsallığının vurgulandığı söylevlerdir.

Dini Söylev (Nutuk): Dini kuruluşlarda dilin heyecan ve harekete geçirme işlevinden faydalanılarak insanları coşturmanın amaçlandığı söylev türüdür. Amaçlanan ise dini konularda bilgi verip insanları etkilemektir. Dini söylevlerde birlik, kardeşlik, hoşgörü kavramları ön plana çıkarılır. Veda Hutbesi, dini söylev (nutuk) türüne güzel bir örnektir.

Hukuki Söylev (Nutuk): Davalarda hâkim ve savcıların bazen de avukatların yaptığı konuşmalar bu türdendir.  

Akademik Söylev (Nutuk): Üniversitelerde, bilimsel toplantılarda, sempozyum ve panelde başvurulan söylev türüdür. Mezuniyet törenlerinde, açılış ve ödül törenlerinde yer alan coşkulu konuşmalar da bu türdendir.

 

Türk Edebiyatında Söylev (Nutuk) Türü

Türk edebiyatında Orhun Yazıtları söylev (nutuk) türünün ilk örneklerini oluşturur. Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk Yazıtları bunların içeriğini oluşturur.

Ömer Naci ve Halide Edip Adıvar Türk edebiyatında Tanzimat Dönemi'nden sonra söylev (nutuk) türünde eserler veren diğer önemli kişilerdir. Halide Edip, Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra İstanbul'da Sultanahmet Meydanı'nda düzenlediği protesto mitinginde coşkulu bir konuşma yapar. Mitingin sonunda söylediği sözler büyük etki uyandırır.

Söylev (nutuk) türünde bu dönemde öne çıkan diğer önemli bir şahsiyet de Hamdullah Suphi Tanrıöver'dir. Onun söylevleri de "Dağ Yolu" adlı kitapta yer alır. Tanrıöver'in mitingin sonunda sarf ettiği "İstanbul ve Anadolu Türk Kalacaktır!.." sözleri derin bir etki uyandırır.

Mehmet Emin Yurdakul da Sultanahmet Meydanı'nda muazzam bir topluluk karşısında etkileyici ve hüzünlü bir konuşma yapar. Bu da söylev (nutuk) örneği olarak tarihte yer alır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün "Gençliğe Hitabesi" ve Cumhuriyet'in onuncu yılında okuduğu "10. Yıl Nutku" söylev türünün güzel örneklerindendir.

Süleyman Nazif, Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Behçet Kemal Çağlar, Selim Sırrı Tarcan, Osman Bölükbaşı söylev (nutuk) türüyle öne çıkan diğer önemli şahsiyetlerdir.


Söylev (Hitabet) Türünün Tarihsel Gelişimi 

Dünya edebiyatında söylev (nutuk) türünün ilk örnekleri Eski Yunan ve Roma dönemlerinde görülür. Eski Yunan edebiyatında Demostenes ilk hatiplerden sayılır.

Kuşkusuz dünya edebiyatında söylev (nutuk) türünün özdeşleştiği kişi Latin edebiyatında ön plana çıkan İtalyan Çiçero'dur. Boussuet, Mirabeau, ve Robespiere bu türün diğer önemli tanınmış kişileridir.

Türk edebiyatında bu tür II. Meşrutiyet ile gelişmeye başlamıştır. Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Ömer Naci bu türde ön plana çıkan kişilerdir. Halide Edip Adıvar, Mehmet Akif Ersoy sonraki zamanların önemli hitabetçileri arasında yer alır.

 
Söylev (Hitabet) Türü ile İlgili Örnekler

Örnek 1

ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Mustafa Kemal Atatürk, 1927


Örnek 2

ONUNCU YIL NUTKU

"Türk Milleti!

Kurtuluş Savaşı'na başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun!
Şu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.

Yurttaşlarım!

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.
Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş, refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.

Çünkü Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yakışan bu ülkü, onu, bütün beşeriyette, hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır.

Büyük Türk milleti!

On beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiç birinde milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medenî âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk milleti!

Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
Ne mutlu Türküm diyene!"

Mustafa Kemal Atatürk

Örnek 3

ORDUMUZUN ZABİTLERİNE

Akhisar cephesi, düşmanın ilk temasıyla çürük bir tülbent gibi yırtılmıştı. Bizans orduları, beş asırlık bir ayrılıktan sonra uzun bir yoldan, tekrar avdet ediyorlardı. Evleri yanmış, halkı hicret etmiş bir kasabamızda, Aydın’ın ıssız bir gecesinde, kaldırımları döven Yunan süvarilerinin ayak seslerini yatağımda doğrularak dinledim. İstanbul surları önünden, gemilere atlayarak şişkin yelkenlerle bir daha dönmeyecekmiş gibi uzaklaşanlar, yeni bir hükümet, yeni bir ordu halinde geri geliyorlardı.

Felâket büyüktü. Aylarca mücadeleden sonra Bursa düşmüştü. Gece su sesleri içinde uyuyan Bursa, başının ucunda ay ışığıyla aydınlanmış gibi ak minarelini, her biri birer gufran fevvaresi gibi fışkıran Mekke yeşili ihtiyar servileriyle bin bir sevgimizin tavaf yeri olan Bursa, dede çınarlarının dallarında sahil sesleri eksik olmayan, deniz altına mahsus karaltılarla, türbelerinin, mabetlerinin içinde serin renk dalgaları uyuyan Bursa; ilkbahar olduğu vakit ufuklardan ufuklara tutuşan gelincik bulutlarıyla ovalarına şafaklar devrilmiş gibi görünen Bursa, o da teslim olmuştu. Bütün Anadolu tutkun bir musibet havası içindeydi. Bu, büyük mücadeleye halk kuvvetleri yetmiyordu, bunu anlamıştık Ordumuz! Sen nerede idin? Gözlerimiz seni arıyordu. Cihan Harbi'nden beri ardında kaybolduğun ufuktan tekrar görünmeni, gök gürültüleri içinde harp sahnesine yeniden girmeni bekliyorduk. Anadolu topraklarını bir yangın kızıltısı aydınlatırken, sen uzaklarda, gerilerde durabilir miydin? Bugün bayramını idrak ettiğimiz muharebeden bir ay evveldi, güneye doğru bir seyahatten geri dönerken yolda seninle karşı karşıya geldik Dalgalı bir ufuktan, harp tehdidi altında duran bir ovaya, korkunç bir sessizlik gibi akıyordun. Sen tekrar ortaya çıkmıştın. En öndeki zabite sordum: "Ökçelerin aşınmış, nereden geliyorsun?"

Gözleri cevap verdi:

-Uzun Kafkas yollarından, Dicle sahillerinden, Sina çöllerinden geliyorum. Cevap veren gözlerine baktım; içleri yaz geceleri gibi sıcak, hisli, derin ve karanlıktı. "Bu karanlıkları nerden-aldın?" dedim. "Uykusuz gecelerde, nihayetsiz bir vatanın sonu olmayan sınırlarını beklerken gözlerime, o gecelerden bu karanlıklar doldu" dedi. "Evin var mı?" diye sordum; "bilmiyorum" dedi. "Çocuğun var mı?" dedim. Gözleri yaşardı mı, iyi fark edemedim; "bilmiyorum" dedi.

Ey Türk ordusunun iklimden iklime, diyardan diyara koşan, gazadan gazaya geçen zabiti! Sen eski Roma Lejyonlarının başında, meçhulden meçhule giden kadim kahramanlar gibisin. Her gün yeni bir yangını genç, kızıl, coşkun kanlarını boşaltarak söndüren sensin. İstiklâl cihadımızın bu ilk bayramını senin tekrar dönüşünü selamlamak için yapıyoruz. Ana topraklara sızan cömert, civanmert kanın ufkumuzda bir necat şafağı oldu. Birinci İnönü'nden beri, o şafak felâketli alınlarımız karşısında parlayıp duruyor. Bunun için, o büyük günün yıldönümünde, herkesten evvel elimizi sana uzatıyor, bize hayat ve istiklâl bahşeden aziz, mübarek ellerini minnetle sıkarak herkesten önce seni tebrik ediyoruz.

(Hamdullah Suphi Tanrıöver, MEB Yayınları)

Ayrıca bakınız 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder