PANEL
Panel, İngilizce bir sözcük olup "parça, bölüm" anlamlarına gelir. Bir konu ya da sorun üzerinde bir başkan ve birkaç konuşmacının düşünce alışverişinde bulunmasına panel adı verilir. Sözlü anlatım türleri içerisinde yer alan panelin başlıca özellikleri şunlardır:
- Toplumsal sorunların konuşulduğu en önemli türlerden olan panel; konuşmacılar ve dinleyicileri içeren bir tartışma türüdür.
- Panelde konular günceldir. Kamuoyunun gündeminde olan konuların tartılmasına özen gösterilir. Bilim, siyaset, ekonomi gibi her konuda panel düzenlenebilir.
- Panelde konuşmacılar, uzmanı oldukları konunun farklı birer yönünü işlerler.
- Panelde konuşmacılar uzman kişilerden oluşur.
- Panelde konuşmacıların sayısı en az 3 en çok 6'dır.
- Panelde amaç bir sorun üzerinde bir karara varmak değil konuyu birçok açıdan değerlendirmektir. Panelde konu, çeşitli yönleriyle aydınlatılıp konuyla ilgili farklı görüş ve anlayışlar ortaya konulmaya çalışılır.
- Panel, küçük bir dinleyici kitlesi önünde yapılır.
- Panelde televizyon ve radyolar birer araç konumundadır.
- Panel başkanı ortada olmak üzere panelde konuşmacılar bir masa etrafında otururlar.
- Panelde oturumu ve planlamayı panel başkanı yapar. Başkan, konuyu ortaya atan ve konu hakkında başlangıçta bilgi veren kişidir. Başkan, panelin başında konuşmacıları izleyicilere tek tek tanıtır.
- Başkan, sırayla herkese söz hakkı verir. Başkanın verdiği süre kadar konuşmacılar konuşabilir. Bu süre genellikle 10-15 dakikadan oluşur.
- Konuşmacılar sıralarını bekleyip kendilerine verilen süre kadar konuşur. Bu arada diğer konuşmacılar da gerekli yerlerde not alır.
- Panelde bir yarışma havası söz konusu değildir.
- Katılımcılar, yanlarında, görüşlerini desteklemek için birtakım belge, dokuman bulundurabilir.
- Panelin sonunda başkanın izniyle dinleyiciler panel üyelerine soru sorabilirler.
- Panelde açık, akıcı, samimi, içten herkesin anlayabileceği sıcak bir sohbet dili söz konusudur.
- Panel, en çok açık oturumla karıştırılır. Panelde sohbet havası içinde geçen bir üslup söz konusudur. Panelin en önemli özelliklerinden olan paneldeki söyleşi havası ve samimi üslubu onu açık oturumdan ayırır.
- Panel sonunda dinleyiciler panel üyelerine soru sorabilir. Böylece tartışma "forum"a dönüşür.
- Panelin sonunda, başkan konuşmacıların ve dinleyicilerin görüşlerini özetler ve paneli kapatır.
Panel
Örneği
Konu: UZAKTAN EĞİTİM
Katılımcılar: Fulya SARI, Metehan SEKMAN, Esat
HAMZAOĞLU, Mustafa MERAL, Cahit CENCİZAY, Hüseyin YÜCE
OTURUM BAŞKANI- Sayın konuklar; hoş geldiniz.
Bugün bu saatte "Uzaktan Eğitim" konulu bir panel
izleyeceksiniz. Bu panelde uzaktan eğitimin genel boyutlarıyla tartışacağız,
çok değerli katılımcılar var. Daha önceki oturumlarda oldukça güncel bir konu
olduğunu, izleyenler olduysa şahit olmuşlardır. Sadece uzaktan eğitim değil,
eğitim konusu çok ön plana çıktı ve en önemli sorunlardan birisi olarak
gösterildi. Gerçekten de bu uzaktan eğitim çok önemli avantajlar sağlıyor;
hepinizin bildiği gibi yer ve zaman kısıtlaması yok, dolayısıyla büyük bir
hızla kabul görmekte. Sadece eğitim kurumları değil, bunun yanı sıra şirketler
tarafından da çok büyük kabul görmekte; çünkü onlar da elemanlarını eğitmek
için önemli bir fırsat olarak görüyorlar, özellikle farklı coğrafi bölgelerde
yaygın olarak yerleşik olan firmalar için. Dolayısıyla bu panel, bu uzaktan
eğitim konusunu çeşitli boyutlarıyla ele alacağımız bir panel olacak ve
panelistlerimiz konuyla ilgili fikirlerini sunacaklar, yaptıkları çalışmalar
hakkında bilgiler verecekler. Bunlar Internet tabanlı öğretim türleri, içerik
geliştirme çalışmaları ve uygulamaları ve bu uzaktan eğitim programını
uygulayan kuruluşların temsilcileri şu anda burada.
Ben, lafı fazla uzatmadan konuşmacılarımızı sizlere
tanıtmak istiyorum: İlk konuşmacımız Fulya Sarı; Apple Bilkon Elma Portalı
Genel Yayın Yönetmeni, aynı zamanda eğitim teknolojileri danışmanı. Fulya
hanım, uzaktan eğitimin sorunsalları içerikli bir sunum sunacak. Hemen
arkasından Bilgi Üniversitesi EMBA Program Koordinatörü Sayın Metehan Sekman
söz alacak; o da uzaktan eğitim programının yürütülmesi aşamalarındaki
tecrübelerini aktaracak. Üçüncü konuşmacımız Sayın Esat Hamzaoğlu, -kendisi
Marmara Üniversitesindeydi; ama İstanbul Ticaret Üniversitesine geçti- o da
web’de ders tasarımı ve ders notlarının Internet’e aktarılması üzerinde
çalışmakta ve o konudaki çalışmalarını sunacak. Sayın Mustafa Meral, yine
Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Eğitim Bölümünde Eğitim
Teknolojileri Ana Bilim Dalı Başkanı ve Mustafa bey de öğretim yazılımları
hazırlanmasında temel ilkeler ve değerlendirmesi konusunda konuşacak. Ondan
sonraki konuşmacımız Cahit Cengizay, yine Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim
Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojilerinde Öğretim Görevlisi, yine
eğitimde öğrenme kavramı üzerinde konuşacak ve en son olarak da Hüseyin Yüce,
Marmara Üniversitesi Internet Merkezi Müdürü, o da uzaktan eğitimde teknik
altyapı ve önemi hakkında konuşacak.
Ben ilk sözü Sayın Fulya Sarı'ya veriyorum.
Fulya SARI (Apple Bilkon Elma Portalı Genel Yayın Yönetmeni)- Çok teşekkürler.
Konuşmacı sayısının çokluğu nedeniyle 10'ar dakika
gibi kısa bir süremiz var; dolayısıyla ben, "Uzaktan Eğitim" konulu hazırlamış
olduğum sunuyu yapmayıp, daha özet ve şematik bir biçimde anlatmaya
çalışacağım. Sununun başlığını da bu yüzden değiştirdim, "Uzaktan Eğitimin
Sorunsalları" dedim. Bunu yapmamdaki neden ve buradaki hedefim şu: Uzaktan
eğitim çalışmaları, dünyada epey bir zamandır, Türkiye’de de daha kısa bir
süredir başladı ve yürümekte; ancak sıfır noktasından itibaren dünyanın yapmış
olduğu hatalar ve düşülmüş olunan tuzaklara biz de hızla düşmekteyiz.
Dolayısıyla zaman erkenken, çok geç kalınmadan bilgisayar destekli eğitim
alanındaki ciddi sorunları, 15-20 yıldır yaşamış olduğumuz sorunları yaşamamak
için bu sorunsallara değinmek istedim.
Sorunsal kelimesini şu anlamda kullanıyorum:
Tanımlanması gereken, uzaktan eğitim alanı içerisinde tanımlanması
gereken, farkında olunması gereken, analizinin yapılması gereken, o konuda bizi
planlı hareket etmeye zorlayacak, çözümü gereken birtakım alanlar, meseleler;
yani üzerinde uğraşmamız gereken, uzaktan eğitim alanında çalışan herkesin
üzerinde düşünmesi ve bir şeyler yapması gereken alanlar; bunlar temalar,
fikirler. Bunların en başta geleni, en önemlilerinden bir tanesi, -bu hata
Türkiye’de yapılmaya başlandı- uzaktan eğitim projelerinin başlama noktasını
elimizde olan teknolojiyle belirlemek. Bu yanlış, bu arabayı atın önüne koymak
gibi bir şey.
Her iyi uygulanmış öğretim tasarımı projelerinde
olduğu gibi, uzaktan eğitim projelerinde de yapılması gereken şu: Önce bizim
hedef kitlemizin, öğrencinin; yani kullanıcının öğrenme hedeflerini
belirlememiz gerekiyor, aktarılması gereken bilginin ne olduğunu ve niçin
olduğunu çok iyi belirlememiz gerekiyor, arkadan öğretim ve öğretim yönteminin
ne olduğunu masanın üstüne koymamız gerekiyor. Bir seyahat metaforu olarak bunu
düşüneceksek, nereye seyahat edilecek ve hangi maksatla seyahat edilecek
noktayı belirledikten sonra, oraya gitme aracının ve yolunun nasıl, ne, niçin
olduğunu belirlemek gerekiyor. Dolayısıyla önce elimizdeki teknolojiyi, sonra
içerik, sonra "kullanıcı şunu da yapar, bağlandığında bunu yapar" değil; önce
kullanıcının, öğrencinin öğrenme hedefleri, sonra oraya hangi teknolojileri,
yani Internet sayfamız mı var, video yayınımız mı var, arşivden mi, canlı mı,
bütün bunlar sonra. Sonra dediğim de çok sonra değil, tabii ki kafamızın
içerisinde aynı anda gibi oluyor; ama mutlaka öğrencinin hedefi ya da kurumun
hedefi önce gelmeli.
Diyelim ki bu kararları çok güzel biçimde aldık,
proje yoluna girdi, uygulamaya doğru gidiyoruz; burada çok güzel bir ürün, yani
paketimiz çok güzel bir şekilde ortaya çıkmış olabilir, kullanıcılarımız da
hazır olabilir; ama buradaki sorunsal şu: Uzaktan eğitimi yerleştireceğimiz,
uygulayacağımız kurumun kurumsal altyapısını bu yeni öğrenme ortamı için
yeniden düzenlemiyorsak, başarısız olmaya mahkûmuz. Yani eski öğrenme
ortamının, eski kurumsal yapının metaforuyla, biçimiyle hala devam ediyorsak ve
yamama bir şekilde yeni uzaktan eğitim modelini kuruma getirip başarılı
olmasını ümit ediyorsak, başarılı olmayacak, bunu baştan bilelim ve ona göre
yapalım. Yani yeniden bir yeniden yapılanma gerekiyor, uzaktan eğitimi hangi
kurum içinde uygulayacaksak; isterse bu bütün Milli Eğitim Bakanlığının
ilgilendiği bütün Türk milli eğitim sistemimiz olsun, isterse kendi
elemanlarına uzaktan eğitim verecek bir şirket, firma olsun, aynı şey.
İçerik… İngilizce’de "içerik kraldır" diyorlar, ben
Türkçe’de "içerik kraliçedir" diyeyim, öyle hatırlayın. Artık altyapı, hız,
genişlik, bant genişliği, bu meselelerimiz tabii ki bitmedi, Türkiye’de hala
çok ciddi devam ediyor; ama bunları hallettiğimizi düşünsek bile, yani bize her
şeyi bedava verseler gibi, kaliteli içerik olmadan uzaktan eğitim meselemiz
hallolmuyor. Bu içerik de bize bir vahiy yoluyla bir yerden omzumuzdan aşağı
akıtılmıyor, hediye olarak bir yerden paketli bir şekilde yollanmıyor; içerik
tasarımının hedef kitleye ve öğrenme hedeflerine uygun biçimde hammadde olarak
bulduğumuz içeriğin uzaktan eğitim ortamları için yeniden tasarımı gerekiyor ve
daha da önemlisi, bunu yapacak insanların, profesyonellerin olması gerekiyor.
Bu insanlardan Türkiye’de çok az sayıda yetişmiş var; yani belki iki elimizin
parmaklarıyla sayacak kadar, bu insanların artması gerekiyor.
Bir de –bu da çok önemli bir konu, ama hemen geçmiş
olayım- diyelim bu insanları bulduk, artık büyük uzak eğitim sitelerinde,
portallerinde içeriğin kaynağının bir tek yer olmadığı biliniyor, Yani bir tane
iyi adam ya da içeriğin tedarikçisi olan bir kurum yetmiyor; -bu içerikler çok
farklı yerden geliyorlar, oyunun kuralları böyle- o zaman bu içeriğin
kalitesinin tutturulması ve bize bu içeriği sağlayacak insanların
ödüllendirilmesi diye bir sorunsalımız var, yani kaliteli içerik bize bedava
bir şekilde gelmez, gelmeyecektir. Yine düşünelim, mesela bir üniversitenin
uzaktan eğitimle uğraşan bir bölümünü düşünelim, çok iddialı ve güzel bir
bölüm, geleneksel anlamda işlerini çok güzel yapıyor, hocalar arasında güzel bir
iş bölümü var; ama bu bölümün bazı derslerinin ya da bu bölüm bir elektronik,
mesela MBA Programı koymaya kalktığında, buranın içeriğini kim yaratacak, bu
hocalar bunu tatil zamanlarında mı yapacaklar, bu yaptıkları iş için
ödüllendirilecek mi, bu içeriğin sahibi kim olacak, üniversite bu işten para
kazandığında bu paralar kimin cebine gidecek, hangi kişinin, yöneticinin,
bölümün, hangi bölümler arasında kavgalar çıkacak? Bu işin kurallarının, bu
oyunun kurallarının masa üstüne konulması, varsa tartışılması, -şu anda dünyada
buna örnekler var- bize uyar mı, uymaz mı, ona bakılması, yoksa kendi
kurallarımızı kendimizin koyması gerekiyor.
İçeriğin kalitesi konusunda da hemen söylememiz
gereken şey şu: Mesela sadece milli eğitimle ilgili uzaktan eğitim ortamlarında,
hemen “bunu kim damgalayacak, bu iyi bir eğitim içeriği midir, değil midir,
yasak mıdır, çocuk bundan öğrenecek mi, öğrenmeyecek mi” gibi bazen aşırıya
kaçan, ama haklı da olan kaygılar var. Yine bu oyunun kuralları, uzaktan eğitim
ortamında diyelim ki milli eğitim için düşünelim; talim-terbiye gibi bir
organizasyonun çalışma biçiminde çalışmayı istesek bile –istemiyoruz
ama- mümkün kılamaz, olmaz. Yani düşünün; mesela bizim portalimiz, sabah
ve akşam yeniden yükleniyor, demek ki gün içinde değişiklik yapılıyor; ben
sayfa mı yollayacağım Ankara’ya, mümkün değil. Çoğu uzaktan eğitim ortamında
gerçek bu. O zaman evet, kaliteyi garantiye almak için belli kaygılar olması
gerekiyor; tanımlar, kategoriler, hatta belki damgalar, belli
ölçme-değerlendirme numaraları. Ama bunlar "katiyen o bilgi oradan çıksın,
yayınlanmasın, konulmasın" anlamında değil de kullanıcıya ek bilgi,
bilinçlendirme anlamında kullanılabilir; yani bir yerde dünyada bu işin
standardı bu tarafa doğru gidiyor.
Burada önemli olan, bunu kim yapacak? Bir kişi ya da
bir kurum değil, sistemin hem üreticileri, hem de tüketicilerinden oluşan
konsorsiyumlar, gruplar; yani sektörün kendisi, kendi temsilcileri, kendi
kendine kural koyarak, uzaktan eğitimin içeriğinin kalitesini belli bir
standardın üstünde tutmaya çalışacak, böyle olması gerekiyor.
Evet, teknik altyapı hakkında çok konuşulabilir; ama
burada benim söylemek istediğim şu: Bizim mesela öğretmenlerimiz sınıfta
Internet’i kullansın, uzaktan bir şeyler yapsınlar dememiz yetmiyor; öğretmen
kaç para alıyor ve bir öğretmen için Internet erişimi kaç paradır, nasıldır,
bunu çözmemiz gerekiyor. Ben birkaç yıl önce bunu söylediğimde Marstan gelmiş
biri gibi addediliyordum, şimdi çok daha normal karşılanıyor. Benim burada
önerim; Milli Eğitim Bakanlığının öğretmenlere, örneğin öğretmen olduğunu,
ahlaksızlık yapmıyorsa, ispat eden kişilere belki bedava erişim sağlaması. Bir
örnek olarak söylüyorum bunu; yani orada bizim diyelim ki Milli Eğitim
Bakanlığı gayret gösterdi, Internet üzerinde çok güzel malzeme koydu, biz
destek olduk, başkaları koydu, ama o malzemenin orada olması, hatta okuldan
buna erişilebiliyor olması, öğretmenin kendini hazırlamak için diyelim ki evden
erişemiyorsa işine yaramayacaktır. Dolayısıyla sistemin diğer öğelerini de
çözmezsek, çok iyi yaptığımız bir kısmı yetmeyecektir.
Uzaktan eğitimde yazılım kısmına geçeyim: İki ayrı
tür yazılım var, bunların üzerinde durulması, ya dünyadan bize uyan örneklerin
alınması, belki lokalize edilmesi ya da ülkemizde bunların geliştirilmesi
gerekiyor. Bunlardan bir tanesi, uzaktan öğrenim yönetim sistemleri kavramı;
yani bu türde yazılımlar var. Çünkü uzaktan eğitim, hocanın notlarının Internet
ortamına ya da belli bir şekilde uydu üzerinden insanların erişebileceği bir
şekilde sayfaların aktarılması değil. Uzaktan öğrenim ortamında başka şeyler de
var; ödev var, okuma materyali var, sınav var, öğrenciler hakkında bilgi tutmak
var ve birçok başka şeyler var. Dolayısıyla bütün bu malzeme, kaynak ve
medyanın ve iletişimin yönetimini elektronik ortamda yapan yazılımlar var.
Mesela Türkiye’ye bunlardan sadece adı duyulmuş olan bir taneyi, iki taneyi
getirmek, bunu kullanmaya başlamak yetmez. Şu anda dünyada 5-6 ay önce çıkmış
bir rapor, dünyada bu yazılımlardan 60-65 tane olduğunu söylüyor ve bunları
inceliyor. O zaman bizim Türkiye'de bu 60-65 tane nedir, bunu bilmemiz,
bunlardan işe yarayan var mı, yok mu, onu incelememiz, varsa alıp kullanmamız,
yoksa kendimizinkini icat etmemiz gerekiyor.
Teşekkür ederim.
OTURUM BAŞKANI- Teşekkür ederim.
Buyurun.
Metehan SEKMAN (Bilgi Üniversitesi MBA Koordinatörü)- Ben bilgisayarcı değilim, mühendis değilim ve bu işe de "hadi uzaktan öğrenimde bir şeyle yapalım" diye de hiç başlamadım. Biz, Bilgi Üniversitesi olarak MBA yapıyoruz, yani biz uzaktan eğitim yapmıyoruz. MBA eğitimi esnasında çok ciddi sorunlarla karşılaşıyoruz; devamlılık zorunluluğu var, gece saatlerinde yapıyoruz, 19.00-21.30 arası, hafta sonu yapıyoruz ve çalışan profesyonellere kariyerlerinde karşılaştıkları sorunlara ilaç olabilecek bir eğitim tarzı sunmaya çalışıyoruz. Fakat bunlar devam edemiyorlar, gelemiyorlar; bir bütçe dönemine giriyorlar, 4 hafta yoklar; yurtdışına gidiyorlar, yoklar; Ankara’ya tayin oluyorlar, eğitimleri yarıda kalıyor. Çok ciddi sorunlarla karşılaşmaya başladık, hatta yüzde 75 devam zorunluluğumuzdan taviz vermeye başladık vesaire…
Metehan SEKMAN (Bilgi Üniversitesi MBA Koordinatörü)- Ben bilgisayarcı değilim, mühendis değilim ve bu işe de "hadi uzaktan öğrenimde bir şeyle yapalım" diye de hiç başlamadım. Biz, Bilgi Üniversitesi olarak MBA yapıyoruz, yani biz uzaktan eğitim yapmıyoruz. MBA eğitimi esnasında çok ciddi sorunlarla karşılaşıyoruz; devamlılık zorunluluğu var, gece saatlerinde yapıyoruz, 19.00-21.30 arası, hafta sonu yapıyoruz ve çalışan profesyonellere kariyerlerinde karşılaştıkları sorunlara ilaç olabilecek bir eğitim tarzı sunmaya çalışıyoruz. Fakat bunlar devam edemiyorlar, gelemiyorlar; bir bütçe dönemine giriyorlar, 4 hafta yoklar; yurtdışına gidiyorlar, yoklar; Ankara’ya tayin oluyorlar, eğitimleri yarıda kalıyor. Çok ciddi sorunlarla karşılaşmaya başladık, hatta yüzde 75 devam zorunluluğumuzdan taviz vermeye başladık vesaire…
Benim aklıma gelen şuydu: "Bunları Internet
üzerinden biraz destek olalım, yani kaçırdıkları şeyleri mümkün mertebe
giderecek bir web sitesi yaratalım." Fakat okulun girişimci yönetimi tarafından
-yani Bilgi Üniversitesinde böyle bir huy vardır, biraz girişimcidir- bunu
tamamıyla bir program haline çevirme önerisi geldi. Biz inatla yapamayacağımıza
dair, benim ön yargılarımı onlar inatla aştıktan sonra programı tasarlama
aşamasına geldik.
Bir kez daha söylüyorum: Biz MBA yapıyorduk; yani
amaç, uzaktan eğitim değildi. Dolayısıyla öğrenci kitlesinin ihtiyaçlarına göre
bir şeyler tasarlanması gerekiyordu. Fulya hanımın biraz bahsettiği o 60-65
tanenin hepsi olmasa bile, yazılım olarak ne kullanacağımıza önce karar vermem
gerekiyordu. Ne verilmesi gerektiği konusunda üç aşağı beş yukarı içeriği
kestirebiliyorduk. Uzaktan öğretimde bunun nasıl yeniden tasarlanması konusunda
çalışırken, bir de yazılım seçmemiz gerekiyordu. Yurtdışındaki örnekleri
incelediğimiz zaman, aslında ihtiyacımıza çok da uymadığını gördük. LMS öğrenim
sistemleri, yönetim sistemleri konusunda 30'ar, 35'er, 40'ar modüllerle gelen
gayet hoş yazılımlardı bunlar; ama kendi içerisinde esnekliği yoktu. Ben,
bunların en ünlüleri olanweb site blackbord, dowsen, e-gollege falan gibi
sistemlere girdiğim zaman, ders kardiyoloji dersi midir, antropoloji dersi
midir, yoksa yönetim dersi midir, finans dersi midir, içerisine şöyle girmeden
anlayamadığımızı gördüm ve bu beni rahatsız etti. Bunun üzerine biz zor
yolu seçip, -Bilgi Üniversitesi, sosyal bilimler üniversitesidir, mühendislik
bölümleri yok, dolayısıyla böyle çok ciddi bir birikimimiz yoktu, onun için bir
hayli zordu; örneğin ODTÜ'yle yakın ilişkilerimiz olduğu için söyleyebiliyorum,
onların bu anlamda müthiş bir tecrübesi var, 4 yıllık bir tecrübesi vardı-
kendimiz yaratmayı ve ihtiyaçlara göre bunu modifiye ederek, esneterek gitmeyi
planladık.
İlk baştaki hedefimiz çok belliydi; bizim sınıf
ortamına gelemeyen öğrencilerimize, çok sık güncellenmesi gereken bir bilgi
birikimini mümkün olduğu kadar tam bir şekilde vererek, bunun
algılanıldığından, öğrenildiğinden, sindirildiğinden emin olmak ve bunu
pekiştirici modülleri de içine koymak gibi bir kaygımız vardı. Bunun için
sistemi tasarlarken olduğu gibi tamamıyla çok sade bir sistem tasarladık.
Mesela senkronik eş zamanlı iletişimi hiç düşünmedik; çünkü bunu koyduğumuz
anda, -yani pek çok kuruma, kuruluşla da bu konuda tartıştık, görüştük, destek
aldık ve saire, ama- eğitimde yapmak istediğimiz şeyin ruhuna aykırı olacaktı.
Sohbet odaları var; hocanın ofis saati gibi işleyen, haftada her dersin 4 saat
neredeyse öğrencinin iletişim kurabileceği sohbet odaları, bir şıklık olarak
sistem içerisinde var. Bu sohbet odalarının yararı pek yok, zaten öğrencilerin
çok da umurunda değil, gelmiyor.
Şu anda sistemin içerisinde 200’e yakın öğrenci var,
üçüncü dönemine başladı Bilgi EMBA. Galiba doğru yoldayız; her dönemde krize
toslamamıza rağmen 35, 50, 120 gibi rakamlarla gittikçe büyüyen bir katılım
elde ediyoruz, şu anda 200 öğrenciye ulaşmış bulunmaktayız. Bu 200 öğrenciden
-ben size ortalama olarak söyleyeyim- 10 kişi arada sırada sohbet odalarına
uğruyor. Forum var, forum bir senkronik tartışma platformu, orayı çok sıklıkla
kullanıyorlar, yani öğrenci sisteme hiç uğramıyor anlamında söylemiyorum.
Veri tabanı üzerinden, ne zaman geliyorlar diye
bakıyoruz, ilginç istatistikler var; 18.00-22.00 arası en az biz sisteme giriş
kaydediyoruz. Bu şu anlama geliyor: Biz MBA eğitimini bu santral içerisinde
tasarlıyoruz; sınıf ortamındaki MBA, bu öğrencinin kendisine bırakıldığı zaman,
en az geldiği saatler ve çok kestirilebilir bir şey. Bu insanlar çalışıyor ve
biraz kendisini toparlayıp konsantrasyonu yükseldikten sonra sisteme girmek
istiyorlar. 22.00’dan sonra çoğalıyor; gece kuşlarımız var, onlar sabaha karşı
saat 03.00'da geliyorlar, sabah saatlerinde erken saatlerde geliyorlar, öğle
saatlerinde geliyorlar; yani işyerlerinden bağlanıyorlar, bu zaten
öngörebildiğimiz bir şeydi.
İlk başta bu işi üstlenirken okulla bir pazarlık
yaptım, bazı idari anlamda okulun pek vermeye yanaşmadığı tavizleri koparmaya
çalıştım. Kuştepe'de ana binamız biliyorsunuz, Kuştepe’den ayrı bir yerde
olmayı istediğimi söyledim, "Ben Kuştepe’de kalmayacağım, bütün ekibimle
birlikte ayrı bir lokasyona beni taşıyın" dedim. O sırada Dolapdere Binası
devreye girmek üzereydi ve biz Dolapdere’ye gittik. Şunu tahmin etmiştim: Bu
bir anlamda kurum içerisindeki -esnek ve yenilikçi, yaratıcı bir kurumdur Bilgi
Üniversitesi, diğerleriyle karşılaştırdığınız zaman- kimi kösteklerle
karşılaşabileceğimi varsaydığım için biraz merkezden uzaklaşmak istedim.
Karşılaşır mıydım bilmiyorum, yaşamadım, uzak kaldığım için belki yaşamadım;
ama bu proje Bilgi Üniversitesi tarafından gerek maddi, gerekse teknolojik
olarak tabii ki çok desteklendi. Bunun için ayrı bir ekip, çekirdek ekip
oluşturduk, kendi teknik ekibimizi kurduk, kendi tasarım ekibimizi kurduk ve
kendi içerik geliştirme ekibimizi kurduk. Bunun için yurt dışından kimi içerik
geliştiricilerle -yazılımcılarla değil- işbirlikleri yaptık, bunların bir
bölümünü Türkiye'ye adaptasyonu konusunda, telif hakları konusunda bir
anlaşmaya vardık ve şu anda dijital ortamda kullanım hakları bize ait, bu
kuruluşun dijital ortamdaki olanları. Fakat tabii diğer taraftan bunun Türkiye
bacağı ve Türkiye desteklenmesi gerekiyordu, bunu bir çekirdek ekip kendi
içerisinde geliştirdik. Ama daha sonra büyüyünce, yani seçmeli derslere geçme
aşamasında yavaş yavaş dışarıdan da hocalarla anlaşarak bu işi götürmeye
başladık. Bunlara destek kuracak, tamamıyla EMBA projesinde çalışan bir asistan
ekibi kurduk, başka hiçbir işleri yok; aşağı yukarı 10 kişilik bir asistan ekibinin
tek işi içerik geliştirmede öğretim görevlilerine destek sağlamak, içerik
geliştirmede yardımcı olmak, bunlar full-time Bilgi Üniversitesinde
görevliler. Yine bir 10 kişilik teknik ekip, başka hiçbir işleri yok, Bilgi
Üniversitesinin herhangi bir noktasında çalışmıyorlar, aynı şekilde akademik
kadromuz da böyle. Yavaş yavaş ciddi miktarda içerik gelişmeye bu anlamda
başladı ve gittikçe, o hakkını aldığımız dijital kaynaklardan uzaklaşıp özgün
içeriği geliştirmeye başladık ve kendi yazılımımızı da geliştirdiğimiz için,
aslında her ders neredeyse öğretim görevlisinin tercihine göre farklı şekilde
işler hale getirilebildi.
Bir eksiğimiz kaldı; bu
esnekliğin abloud modülünü henüz gerçekleştiremedik. Şubat ayında
bunu da tamamlıyoruz, teknik ekipten bunun sözünü aldık; o zaman bence çok
ciddi bir LMS ortaya çıkmış olacak.
Teşekkür ederim.
OTURUM BAŞKANI- Teşekkür ederim.
Buyurun
Esat HAMZAOĞLU: ...
(…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme