HALK
HİKÂYESİ
Gerçek
ya da gerçeğe yakın olayların anlatıldığı büyük çoğunluğu aşk maceralarına
dayanan kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılan öykülere halk hikâyesi denir. Başka bir ifadeyle hikâye
türünün en eski örneklerini oluşturup destandan modern hikâyeye geçişi sağlayan
metinlerdir. Halk hikâyelerinin başlıca özellikleri şunlardır:
- Halk hikâyelerinde genellikle sevgi ve
kahramanlık konuları işlenir.
- Konuları bakımından aşk ve kahramanlık konulu
olmak üzere ikiye ayrılır. Aşk konuları daha çok ön plana çıkar. Dini
konular da yer yer işlenir.
- XV. yüzyıldan sonra destanların yerini almış,
sözlü gelenekle birlikte yaşayagelmiştir.
- Halk hikâyelerindeki
kişiler gerçek yaşama uygun kişilerdir.
- Nazım-nesir karışımı
bir anlatıma sahiptirler. Zamanla nesirle yazma yaygınlaşmıştır.
- Halk hikâyeleri oldukça uzun metinlerden oluşur.
Bu özellik halk hikâyelerini romana yaklaştırır.
- Halk hikâyelerini oluşturan metinler kurmaca
özellikler taşır. Bu metinlerde dil şiirsel işlevde kullanılır.
- Halk hikâyelerinde anlatıcı her şeyi bilen biri
konumundadır. Yani hikâyelerde ilahi bakış açısı anlatımı esastır.
- Gerçek ya da hayali bazı olayların farklı bir
anlatımla oluşmuş, sözlü anonim ürünlerdir.
- Zamanla yazıya geçirilmişlerdir.
- Halk hikâyelerinin dili açık ve anlaşılırdır.
- Anlatmaya ve olaya dayalı hikâyelerdir.
- Türk edebiyatında halk hikâyelerinin ilk örneğini
Dede Korkut Hikâyeleri oluşturur. Dede Korkut Hikâyeleri destandan halk
hikayeciliğine geçişin ürünü olarak kabul edilir.
- Halk hikâyelerinin bu kadar gelişmesi ve
yaygınlaşmasında saz şairleri önemli bir görev üstlenmişlerdir.
- Halk hikâyelerinin birden fazla varyantı vardır.
- Dini içerikli halk hikâyelerinde kerametler ön
plandadır.
- Halk hikâyeleri ortaya çıktıkları dönemin sosyal,
kültürel ve siyasal özelliklerini yansıtır.
- Halk hikâyelerinin anlatıcıları ozan, âşık
denilen saz şairleridir. Bu âşık ve ozanlar hikâyelerin Anadolu
coğrafyasına yayılmasına büyük katkı sağlamışlardır. İl il, kasaba kasaba
dolaşan bu ozanlar hikâyeler anlatmışlardır.
- Halk hikâyeleri destanların zamanla biçim ve öz
değiştirmesiyle oluşmuşlardır. XVI. yüzyıl ile birlikte hikâyeler
destanların yerini alır.
- Halk hikâyelerinde olağanüstü durumlar sınırlı
olup olay veya kişiler gerçeğe oldukça yakındır.
- Kalıplaşmış ifadeler içeren halk hikâyeleri
farklı bir anlatım ve üsluba sahiptirler.
- Eskiden özellikle uzun kış gecelerinde köy
odalarında Ramazan gecelerinde anlatılan halk hikâyelerinin günümüzde bir
fonksiyonu kalmamıştır.
- Halk hikâyelerinin sonu çoğunlukla mutlu bir
sonla biter.
- Halk hikâyelerinde manzum yerler çoğunlukla saz
eşliğinde dile getirilir.
- Halk hikâyelerinde kahramanların en büyük
yardımcısı Hz. Hızır'dır. Hz. Hızır'dan sonra da attır.
- Halk hikâyelerinde kahramanlar bade içerek, resme
bakarak, ilk gördüklerinde veya kardeş olmadıklarını anladıkları zaman
âşık olurlar.
- Hikayeleri anlatan âşıklara "kısa-han"
adı verilir.
- Emrah ile Selvihan, Ferhat ile Şirin, Kerem ile
Aslı aşk konulu: Köroğlu, Battal Gazi hikâyeleri de kahramanlık konulu
halk hikâyelerine örnektir.
Halk
hikâyeleri konuları bakımından üç grupta değerlendirilir:
1. Aşk Hikâyeleri: Birbirlerini çok sevdikleri halde birbirine kavuşamayan âşıkların anlattığı hikâyelerdir. Tema olarak "sevgi" teması işlenir. Aşıklar, bir şekilde birbiriyle tanışıp birbirlerine âşık olurlar. Kavuşmaları esnasında sürekli bir engel ortaya çıkar. Âşıkların kavuşmasını önleyen kötü bir kahraman da yer alır.
Örnek
Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun,
Tahir ile Zühre, Emrah ile Selvihan, Arzu ile Kamber, Elif ile Mahmut vb.
2.
Kahramanlık Hikâyeleri: Bu
hikâyelerde kahramanlık konusu işlenir. Bu konuda Köroğlu ön plana çıkar.
Bunların bazılarında "din" önemli bir yer tutar. Bunlara "dini
temalı kahramanlık hikâyeleri" de denir.
Örnek
Danişment
Gazi, Hayber Kalesi, Hz. Ali
Halk Hikâyelerinin Kaynakları
a. Türk Kaynaklı Hikayeler: Dede ile Korkut, Kerem ile Aslı, Ercişli Emrah ile Selvihan, Aşık
Garip
b. Arap Kaynaklı Hikâyeler: Yusuf ü Züleyha, Leyla ile Mecnun…
c. Hint-İran Kaynaklı Hikâyeler: Kelile ve Dimne, Ferhat ile Şirin…
Türk Halk Hikâyelerinde Bölümler:
1. Fasıl: Dinleyici kitlesinin hazır hale getirilmeye çalışıldığı ve âşık
olan kişinin ustalığını göstermeye çalıştığı bölümdür.
2. Döşeme: Hikâyenin geçtiği yer, zaman ile kahramanların tanıtıldığı
bölümdür. Döşeme kısmında kalıplaşmış ifadeler yer alır.
3. Hikâyenin Asıl Konusu: Âşığın sevgiliye ulaşma yolunda çektiği bütün sıkıntıların dile
getirildiği bölümdür. Aşk hikâyelerinde aşığın sevgilisine kavuşmak için
çektiği sıkıntılar; dini-destanî hikâyelerde ise din ve kahramanlık konuları
ağır basar.
4. Sonuç ve Dua: Sevgililerin çoğunlukla kavuşamadığı kısımdır. Hikâyelerin sonunda
dua edilir.
5. Efsane: Âşıkların kavuşamadığı hikâyelerde diğer dünyada
birbirlerine kavuşacaklarına inanılan bölümüdür.
Halk Hikâyeleri ile İlgili Örnekler
Örnek 1
FERHAT İLE ŞİRİN
Evvel zaman içinde bir padişahın Mehmene Banu isminde Adına "Şirin" denilen bir kızı vardı. Güzelliği dillere destan olan Şirin için padişah bir köşk yapmak ister. Bihzad isminde ünlü bir nakkaşla köşkü süsletmeye karar verir. Nakkaşın Ferhat isminde bir oğlu vardır ve babasıyla meslektaş olduğu için babasıyla köşkü süslemeye koyulur.
Bu
arada Şirin ile Ferhat buluşmaya başlar. Birbirlerinden çok fazla etkilenirler.
Köşkün nakış işleri bittiği zaman Şirin'in dadısı bu aşkı anlar. Günlerden bir
gün, Mehmene Banu bir su başına gelir. Bu suyu saraya getirmek ister. Su ile
saray arasında koskoca bir dağ vardır. Suyu getirmenin tek yolu dağı delmektir.
Mehmene Banu bu ara haber salar. Bu suyu saraya getiren kişinin her istediğini
yapacağını söyler. Ferhat, bunu yapacağını kararlaştırır. Ferhat'ı alıp Mehmene
Banu'nun yanına getirirler. Ferhat işe başlar. Şirin ve Mehmene Banu'nun onu
seyrettiğini görünce daha bir şevkle çalışır. Öyle ki kırk günde dağı deler ve
su akmaya başlar. Mehmene Banu bu olanlardan sonra Ferhat'ı saraya alır. Ferhat
ile Şirin sarayda buluşmaya başlar. Mehmene Banu bunu duyunca Ferhat'ı zindana
attırır. Bir zaman sonra Ferhat'ı zindandan çıkarır. Ferhat dağda kendine bir
mağara bulup oraya gider. O kadar güçlüydü ki aslanlar, kaplanlar onun
karşısında selam dururlardı. Ferhat orada bile sürekli Şirin'i anar ve
gözlerinden yaş yerine kan akmaya başlar.
Zamanla
Şirin'i görmeden dayanamayacağını anlar. Hayvanlarla birlikte Ermenistan'a
Şirin'in yaşadığı şehre gider. Şirin, bir rüyada Ferhat'ın bir taş üzerinde
oturduğunu görünce bayılır. Ferhat da üzüntüden üstünü başını parçalayıp
çırılçıplak kalır. Babası bunu haber alınca gelip bakar ki Ferhat birçok hayvan
ortasında çırılçıplak oturuyor.
Ferhat'ın
bu içler acısı durumu devrin cihan şahı olan Hürmüz'e ulaşır. Hürmüz Şah,
Ferhat'tan maceralarını dinler. Bu duruma dayanamayan Hürmüz Şah Mehmene
Banu'ya savaş açar. Aralarında şiddetli bir savaş olur. Savaşı Hürmüz Şah'ın
ordusu kazanır. Mehmene bu arada Şirin'i kaçırır. Sonra da Ferhat'ın öldüğünü
söyler. Böylece Ferhat yüz batman değerindeki külüngü havaya atıp başını
külünge verince ölür.
Şirin,
kendine gelince Ferhat'ın öldüğüne inanmaz. Ferhat'ı yerde cansız yattığını
görür görmez belinden hançerini çekip sapını Ferhat'ın göğsüne koyar. Bir ah
ile ucunu da kendi göbeğine dayar. Hürmüz Şah ikisine de acıdığından onları
aynı yere gömer.
Örnek 2
TAHİR İLE ZÜHRE
Zamanın birinde çok ihtişamlı bir padişah varmış. Bu padişahın dünya kadar malı ve mülkü varmış. Padişahın bir türlü çocuğu olamamaktadır. Padişahın çocuğu olmayınca padişah kendini eğlenceye verir. Günlerden bir gün padişah ile veziri bir çarşıda dolaşırlar. Çarşıda murat dileyen bir dilenciye rast gelirler. Padişah o dilenciye para verir. Padişahla vezir çarşıdan ayrılıp bir bahçeye giderler, orada bir dervişe rastlarlar. Padişah dervişten padişahın (kendisinin) gönlünden geçenleri bilmesini ister. Derviş hem padişahın hem de vezirin çocuğunun olmadığını ve onların evlat hasretinde olduklarını söyler. Derviş cebinden bir elma çıkarıp ikiye parçalar. Bunu yedikleri takdirde vezirin bir oğlu padişahın da bir kız sahibi olacağını bunların birbirlerini seveceğini söyler. Ayrıca bunların mutlaka birbirleriyle evlenmeleri gerektiğini onlara tembih eder. Akşamleyin padişah bu elmanın bir yarısını vezire verir diğer yarısını da yer. Vakti zamanında dervişin söylediği gerçekleşir ve padişahın kızı olur ismini Zühre; vezirin de oğlu olur ismini Tahir koyar.
Zühre Tahir ile birlikte büyür. Eğitimlerini aynı
yerde sürdürürler. On yaşına geldiklerinde Zühre Tahir'e âşık olur. Bir gün
Tahir uyurken Zühre onu öper. Tahir buna çok kızar çünkü kardeş olduğunu
zanneder. Bu öpme işi bir daha gerçekleşince Tahir Zühre'yi döver. Zühre
de Tahir'in ona âşık olması için dua eder. Tahir böylelikle Zühre'ye âşık
olur. Zaman geçtikçe bunların aşkları katmerleşir. Sazlarını ellerine alıp
birbirlerine türkü söylemeye başlarlar.
Padişah, kızının Tahir'le evlendirmenin zamanı geldiğini
karısına söyler. Karısı da kızını padişahın oğluna vermek ister. Tahir bu arada
iki kara köpeğin kendisine saldırdığını rüyasında görür. Padişahın karısı
kocasına iksirli bir şerbet içirir. Ne olduysa bu şerbetten sonra padişah
Tahir'den soğur ve onu kovar. Tahir ile Zühre aşkla şevkle bağlılıklarını devam
ettirir. Padişah Tahir'i Mardin'e sürer.
Tahir'in, Mardin'de zindanda iken ettiği dua kabul
olur. Hızır gelip onu zindandan kurtarır. O günden beri Tahir ile Zühre
gizli gizli buluşup âşklarını yaşarlar. Bir Arap köle bunları görür ve padişaha
haber verir. Padişah da üstü açık bir sandığın içine Tahir'i koyup Şat suyuna
bırakır. Şat suyunun yanında başka bir padişahın sarayı daha vardır. Bu
padişahın üç kızı vardır ve üçü de Tahir'i sevmektedir. Tahir, buradan kaçar.
Zamanla Zühre'nin evleneceğini duyar. Kadın elbisesi giyen Tahir düğüne gidip
kendini Zühre'ye tanıtır. Bir sonraki gün ikisi anlaşıp hamama gitmek
bahanesiyle kaçmayı kararlaştırırlar.
Kadın kılığına giren Arap köle bunları görür ve padişaha
haber verir. Padişah Tahir'den Zühre'yi anmadan türkü söylemesini ister fakat
Tahir bunu başaramaz. Bunun üzerine Tahir'in boynunu vurmak ister. Tahir de
namaz kılıp dua eder ve derhal ölür. Zühre, Tahir'in öldüğünü duyunca aklını
kaçırır. Tahir'in mezarına giden Zühre de Allah'a ruhunu alması için dua eder
ve duası kabul olup teslim-i ruh eyler. Arap köle de bu arada kendini
öldürür. Padişah pişman olur fakat iş işten geçer.
Zamanla Tahir ile Zühre'ye mezar yapılır. Arap köle
ikisinin başının ucuna gömülür. Mezarın yanından geçenler Tahir'in mezarın
üzerinde kırmızı bir gül fidanı; Zühre'nin de mezarı üzerinde beyaz bir gül
fidanı görürler. Arap kölenin mezarının üzerinde de kara bir çalı yeşerir.
Çalı, her sene baltayla kesilmesine rağmen yine yeşerir.
Örnek 3
KEREM İLE ASLI
İsfahan'ın yaşlı padişahı çok istemesine rağmen mirasını bırakacak bir erkek çocuğa sahip olamadığı için üzülmektedir. Padişahın "Keşiş" ismindeki yardımcısı padişah için bir elma ağacı diktirtir. Aynı yıl içerisinde dillere destan derecede yakışıklı bir erkek evlada kavuşur padişah. Dünyaya gelen bu çocuğa yiğitlik ve mertlikten dolayı Kerem adı verilir. Padişahın yardımcısı olan Keşiş'in de "Aslı" isminde dünyalar güzeli bir kızı vardır. Kerem bir gün Sofu ile gezerken Aslı ile karşılaşır. Kerem nutuk tutulmasına uğrar ve bir daha konuşamaz. Aslı bir zaman sonra ortalıktan kaybolur. Kerem, Aslı'yı aramaya koyulur. Yolda rast geldiği herkese Aslı'yı sorar. Günlerden bir gün Sofu Kerem, Kerem'e Aslı'nın başkasıyla evleneceğini söyleyince Kerem derhal Aslı'nın evine varır.
Kerem
ile Aslı o gece evlenirler. Keşiş bu arada boş durmaz ve Kerem'e büyü yapar.
Kerem ile Aslı evlerine dönerler. Kerem üstündeki gömleği çıkarmak ister fakat bir
türlü başaramaz. Her seferinde düğmeler tekrar tekrar iliklenir. Yorgunluk ve
dargınlıktan Kerem derinden ah çekmeye başlar. Ağzından yayılan ateşle yanmaya
başlar. Aslı, bu ateşi söndürmeye her çalıştığında ateş alevlenir. Birkaç
dakika sonra Kerem yanmaktan kül olur. Aslı'nın ise kahrından saçları Kerem'in
külüne değerek tutuşur böylece Aslı da yanarak ölür.
Ayrıca bakınız
Halk
Hikâyesi
Ayrıca
bakınız
Anonim
Halk Edebiyatı Nazım Biçim ve Türleri
Anonim Halk Edebiyatı Düzyazı Türleri
Halk
Hikâyesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder