B Harfi ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Baba adam: Yaşlıca, ağırbaşlı, temiz yürekli olgun adam.

Babana rahmet: Söylediklerin ve yaptıklarını onaylıyorum. Ben de böyle düşünüyordum, anlamında.

Babasının oğlu: Her şekilde babasına benzeyen.

Bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var: Yaşı çok küçük olmasına karşın farklı farklı huylar edinmiş.

Bacası tütmez olmak: Büyük bir sıkıntı içine girmek, ailesi dağılmak.

Badi badi yürümek: 
Ördek gibi iki yana eğilerek yürümek.

Badireyi atlatmak: Olumsuz, tehlikeli durumu geçiştirmek.

Bağdaş kurmak: Sağ ayağını sol, sol ayağını sağ uyluğunun altına koyup oturmak.

Bağdat harap: Çok aç olmak.

Bağlandığı yerde otlamak:
 Sürekli yerinde saymak, hiç ilerlememek.

Bağrı yanık:
 Çok dertli olan kişi.

Bağrına basmak: Kucaklamak, birini kollamak, çok sevmek.

Bağrına taş basmak: Başına gelen felaketlere sesini çıkarmadan bunlara katlanmak.

Bahar başına vurmak: Oldukça coşkulu olup aşırı davranışlarda bulunmak.

Bahis açmak: Birinden söz etmek, onun hakkında konuşmaya başlamak.

Bahtı açık olmak: İşleri yolunda gitmek. Şanslı kişi.

Bahtı bağlı olmak: Yaptığı işin yürümemesi, talihin kapalı olması.

Bahtı kara olmak: İşlerin sürekli olarak ters gitmesi.

Bahtına küsmek: İşlerin ters gitmesi nedeniyle karamsar olmak, talihine küsmek.

Bakkal çakkal: Esnafı küçümseme için kullanılır.

Bakkal defteri: Düzenden yoksun, karalanmış, yıpranmış defter.

Baklayı ağzından çıkarmak: Sabrı tükenip karşısındaki kimse hakkında bildiği kötülükleri söylemeye başlamak.

Baldırı çıplak: 
Başıboş, serseri, avare kimse.

Balgam atmak: 
Herhangi bir şeyde şüphe uyandıracak söz söylemek.

Balık istifi:
 Üst üste, oldukça sıkışık bir şekilde istif etmek.

Balık kavağa çıkınca: Olmayacak şeyler olursa anlamında kullanılır.

Balon uçurmak: Aslı astarı olmayan haber yaymak.

Balta değmemiş:
 Hiçbir ağacın kesilmediği orman.

Baltayı taşa vurmak: Birine karşı bilmeyerek, dokunacak sözler söylemek, pot kırmak.

Bam teline basmak: Bir kimseyi hassas olduğu tarafından kızdıracak söz söylemek.

Bana mısın dememek:
 Dikkate almamak, aldırış etmemek.

Bardaktan boşanırcasına: Çok miktarda, şiddetli bir şekilde yağmurun yağması.

Barut fıçısı gibi: İçinden her an karışıklık ve savaş çıkabilecek yer.

Barut kesilmek: Gereğinden fazla öfkelenmek, kızmak.

Barut kokusu gelmek: Bir yerde savaş veyahut tehlikeli bir şey olacağını sezmek.

Basamak yapmak:
 Daha yüksek bir yere gelebilmek için bulunduğu yerden bir geçiş pozisyonu olarak yararlanmak.

Basireti bağlanmak: Olabilecekleri sezdiği halde buna uygun davranmamak.

Bastığı yerde ot bitmemek: Gittiği her yere uğursuzluk götürmek.

Baston yutmuş gibi:
 Dimdik bir şekilde, sallanmadan yürümek.

Baş ağrıtmak: Gereğinden fazla konuşarak bıkkınlık vermek.

Baş aşağı gelmek: İşlerinin tümünün alt üst olması.

Baş aşağı gitmek:
 Gittikçe kötü olmak.

Baş başa vermek:
 Bir iş için birlik oluşturmak.

Baş edememek: Bir işin üstesinden gelememek, gücü yetmemek.

Baş göz etmek: Evlendirmek.

Baş kaldırmak: 
Ayaklanmak.

Baş koymak:
 Bir amaç uğruna ölümü dahi göze alıp onunla uğraşmak.

Baş tacı etmek: 
Birine çok değer vermek.

Baş yemek:
 Bir kişinin ölümüne neden olmak.

Başa çıkarmak:
 1. Bir işi sona erdirmek. 2. Onu çok şımartmak.

Başa gelmek: Hoş olmayan bir durumla karşılaşmak.

Başa güreşmek: 
En üstün sonucu almak amacıyla mücadele etmek.

Başı altından çıkmak:
 Herhangi bir kötülüğü planlayan tertipleyen kimse.

Başı bağlı olmak: Nişanlı ya da evli olmak.

Başı belada olmak:
 Büyük bir felaketle, kötü bir durumla karşı karşıya olmak.

Başı dara düşmek: Oldukça sıkıntılı bir durumla karşı karşıya kalmak.

Başı derde girmek:
 Kötü, üzücü, istemediği bir duruma düşmek.

Başı dik gezmek: Toplumda utanılacak kötü bir şey yapmayan için kullanılır. (Yolsuzluk, arsızlık, hırsızlık yapmamak.)

Başı göğe ermek: Büyük bir mutluluğa ya da sevince kavuşmak.

Başı göl, ayağı sal: Hiç kimseden izin alma gereğini duymadan gezen kişi için kullanılır.

Başı kalabalık: Bir iş nedeniyle çok kişi ile görüşen.

Başı kazan olmak: Kafası şişmek.

Başı sıkışmak: Bir sıkıntı karşısında bunalmak.

Başına bela kesilmek:
 Bir kimse ya da şeyin sıkıntı verecek, dert olacak duruma gelmesi.

Başına bela olmak: Birine sıkıntı zarar verme durumuna gelmek.

Başına bela sarmak:
 Birisinin rahatsız olmasına yol açmak.

Başına bir hâl gelmek: İçinden çıkılması güç bir durumla karşılaşmak.

Başına buyruk:
 Kimseden izin almaksızın istediği gibi davranan.

Başına çıkarmak: Birini çok şımartmak, onu tepesine çıkarmak.

Başına çıkmak: Birinin hoşgörüsünü, samimi davranışını fırsat bilip şımarmak, tepesine çıkmak.

Başına çorap örmek: Kişiyi kötü duruma düşürmek amacıyla gizli bir plan hazırlamak.

Başına dert açmak: 
Gereksiz yere kendine iş çıkarmak, zor bir işe girişmek.

Başına devlet kuşu konmak: Beklemediği bir varlığa kavuşmak. Şanslı olmak.

Başına dolamak:
 Oldukça karmaşık, zor bir işi birinin başına bela etmek.

Başına iş açmak: Gereksiz yere, gerekmediği halde zor bir işe kendi isteğiyle girişmek.

Başına kakmak: Yaptığı iyiliği, iyilik yaptığı kimsenin yüzüne karşı söyleyerek onu incitmek; kafasına kakmak.

Başında değirmen çevirmek: Gereğinden fazla gürültü çıkararak birinin başını döndürmek.

Başında kavak yeli esmek: Sorumsuz bir şekilde eğlenceye, zevke dalmak.

Başında paralansın: Yapılan bir iyilik defalarca kez kişinin yüzüne vurulduğu için kişinin artık onu istememesi anlamında kullanılan bir söz.

Başını ağrıtmak:
 Gereksiz yere birini meşgul etmek.

Başını alıp gitmek: Haber vermeden bulunduğu yerden başka bir yere gitmek.

Başını boş bırakmak: Bir kişi ya da şeyi kendi halinde bırakmak, onu denetlememek.

Başını ezmek: Bir kişiyi kötülük yapamayacak bir duruma getirmek.

Başını kaşımaya vakti olmamak: İşleri gereğinden yoğun olan kimse.

Başını yakmak:
 Birini tehlikeli bir duruma sokup ona zarar vermek.

Başını yemek: 
Birinin çok büyük zarar görmesine ya da ölmesine yol açmak.

Başından büyük işlere girişmek: Kuvvetinin üstünde olan işlere girişmek.

Başından kaynar sular dökülmek: Olumsuz bir durum karşısında çok sıkıntıya girmek.

Başından savmak: Herhangi bir bahane ile birini yollamak, başından uzaklaştırmak.

Başının çaresine bakmak: Zorluklardan kendi imkanlarıyla kurtuluş yolu bulmaya çalışmak.

Başının etini yemek: Birinden bıktırırcasına bir şey istemek.

Baştan çıkarmak: Birini etkileyip kötü yola sürüklemek.

Baştan savma: Üstünkörü, özensiz.

Batman çakıla karıştı:
 Dirlik, düzen, adalet kalmadı.

Bayrak açmak: Ayaklanmak, baş kaldırmak.

Bektaşi sırrı:
 Çok gizli, hiç kimsenin öğrenemeyeceği sır.

Belayı berzah: İçinden çıkılması çok zor olan bela.

Belini bükmek: 
Birini bir şey yapamaz duruma getirmek.

Belini doğrultmak: 
Kötüye giden işleri, durumu düzeltmek, eskisinden daha iyi bir duruma gelmek.

Belini kırmak: Kişiyi bir şey yapamaz duruma getirmek.

Bende o göz var mı: Söylenenlere inanacak kadar saf mıyım?

Benden günah gitti: Size her konuda bilgi verdim. Bir şey olursa kendimi suçlu saymam. Genellikle olumsuz bir işe girişmede söylenilir.

Benden sonra tufan: Kendinden sonra olacakları düşünmeyen kimsenin tutumunu belirtmek amacıyla söylenir.

Benden uzak olsun da, Mısır'a sultan olsun:
 Nerede olursa önemli değil benim için. Tek isteğim benden uzak olması.

Bendeniz cennet kuşu: Ben nazik, zarif kulunuz.

Benzi atmak: Korkudan veya heyecandan yüzü sararmak.

Beş aşağı beş yukarı: 
Söylenilen biraz altında veya üstünde olabilir.

Beş paralık etmek: Birinin değerini düşürmek. Ayıplarını söyleyip onu küçük düşürmek.

Beşik kertiği: 
Daha beşikte iken anası babası tarafından nişanlanmış.

Beşlik simit gibi kurulmak: 
Değerli bir kişi gibi bir yere yayılıp oturmak.

Bet bet bakmak: Bir kötülük yapacakmış gibi bakmak.

Beti benzi kalmamak:
 Korku, üzüntü gibi nedenlerden yüzünden kanın çekilmesi.

Beti bereketi olmamak: Oldukça çabuk bitmek, iş görmemek.

Betine gitmek: 
Utanç verici bulmak.

Bey gibi yaşamak:
 Bolluk içinde yaşamak.

Beyin yıkama: İnsanı, kendine özgü düşünce ve dünya görüşüne yabancılaştırmak.

Beyin yormak: Bir konu üzerinde gereğinden çok düşünmek.

Beylik söz: 
Herkesçe söylenen etkisi kalmamış söz.

Beyni atmak: Birdenbire çok öfkelenmek.

Beyni sulanmak:
 Bunamak, düzgün düşünememek.

Beyninden vurulmuşa dönmek: Beklenmedik bir durum karşısında olağanüstü bir üzüntü ve şaşkınlığa uğramak.

Bıçak kemiğe dayanmak: Bir durumun artık tahammül edilemeyecek hale gelmesi.

Bıçak sırtı: 
Çok yakın, çok az bir fark anlamında.

Bıyığı balta kesmemek: Kimseden çekinmeyecek bir duruma gelmek.

Bıyığı terlemek: Bıyığı yeni yeni çıkmaya başlayan.

Bıyığını bulaştırmak: 
Yaptığı işi en yakınına bile sezdirmemek, hissettirmemek.

Bıyık altından gülmek: Eğlenerek ve belli etmemeye çalışarak gülmek.

Biçilmiş kaftan: Tamamı ile uygun.

Bildiğinden şaşmamak: Hiçbir telkin ve uyarıyı dikkate almadan kendi bildiği yolda devam etmek.

Bildiğini okumak: Kimseyi dinlemeyerek istediği gibi davranmak.

Bile bile lâdes: Kötü bir durumu bile bile kabullenmek.

Bilgiçlik taslamak: Kendini oldukça bilgili biri olarak göstermek.

Bin pişman olmak: Büyük pişmanlık duymak.

Binde bir: 
Çok seyrek.

Bindiği dalı kesmek: Yararı olan bir şeyi kendisi için zararlı duruma getirmek.

Bir arpa boyu yol gitmek: Çok az, önemsiz derecede ilerleme sağlamak.

Bir ayağı çukurda: Çok yaşlanmış olmak.

Bir ayağı üzengide olmak: Geziye çıktı çıkacak.

Bir baltaya sap olmak: Belirli bir iş tutmak, bir meslek sahibi olmak.

Bir bardak suda fırtına koparmak: Küçük bir sorunu büyütüp sorun çıkarmak.

Bir burnuna tuz, bir burnuna biber koymak: Bir işi yapması için birini gereğinden fazla sıkıştırmak.

Bir çuval inciri berbat etmek: Yolunda giden bir işi, yanlış bir şeyden dolayı bozmak.

Bir dediğini iki etmemek: Her istediğini yerine getirmek, her söylediğini yapmak.

Bir dereyi bal, bir dereyi yağ etmek: 
Bir işin çok kazançlı olduğunu ballandıra ballandıra anlatmak.

Bir deri bir kemik kalmak:
 Çok fazla zayıflamak.

Bir dikili ağacı olmamak: 
Herhangi bir malı mülkü olmamak.

Bir dirhem bal için bir çeki keçiboynuzu çiğnemek: 
Çok büyük işler yaptığı halde çok az verim elde etmek.

Bir eli yağda bir eli balda: Bolluk içinde yaşamak.

Bir gömlek aşağı: 
Bir kıyaslamada bir derece daha düşük anlamında kullanılır.

Bir hâl olmak:
 Bir şeyi sürekli yaptığı için o şeyden usanmak, bıkmak.

Bir iğne bir iplik kalmak: Bir sebepten çok aşırı zayıflamak.

Bir kalemde:
 Toptan bir şekilde, bir işlemde.

Bir kapıya çıkmak: Sonunda aynı yola çıkmak, aynı neticeyi elde etmek.

Bir kaşık suda boğmak: Bir kimseye gereğinden fazla kızmak.

Bir Köroğlu bir Ayvaz:
 Bir çiftin çocuklarının olmaması veya yakınlarının yanlarında olmaması.

Bir köşeye çekilmek: Görevi bırakmak. Bir iş yapmamak.

Bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak: Söylenenleri önemsememek, gereğini yapmamak, kulak asmamak.

Bir kuş bir çalıya sinmiş: Zavallı olan biri bir başka zavallının himayesine sığınmış.

Bir pire için yorgan yakmak: Küçük bir zarardan kurtulmak için büyüğüne ikna olmak.

Bir punduna getirmek: Herhangi bir işin en uygun zamanını yoklamak.

Bir sıkımlık canı olmak: 
Oldukça cılız ve güçsüz olmak.

Bir tahtası eksik olmak: 
Normal bir insanın davranışlarından farklı davranışlar göstermek.

Bin tarakta bezi olmak:
 Çok fazla şeyle uğraşmak, meşgul olmak.

Bir taşla iki kuş vurmak: Bir davranışla tek seferde iki sonuç elde etmek.

Bir tek atmak: Bir kadeh içki içmek.

Bir tuhaf olmak: Ne yapacağını bilememek, şaşırmak.

Bir yastığa baş koymak: Hayatına evli biri olarak devam etmek.

Bir yastıkta kocamak: 
Bir çiftin çok uzun bir birliktelik yaşamaları.

Bir yaşına daha girmek: Şaşılacak yepyeni bir durumla karşılaşmak.

Bire bin katmak: 
Bir şeyi gereğinden fazla abartmak.

Biri eşikte, biri beşikte: 
Küçük çocuğu çok olanlar için söylenir.

Birbirine düşmek:
 Aralarında anlaşmazlık çıkmak, geçimsizlik oluşmak.

Bitkin düşmek: Halsiz, takatsiz düşmek.

Boğaz boğaza gelmek:
 Bir olumsuzlukta kavga edecek bir duruma gelmek.

Boğaz tokluğuna çalışmak: Sadece karnını doyurmak amacıyla çalışmak.

Boğazına düğümlenmek: 
Çeşitli nedenlerden söyleyeceklerini bir türlü söyleyememek.

Boğazına düşkün: Yemeği ve içmeyi çok seven.

Boğazından kesmek: Para artırmak için yiyeceğinden kesintiye gitmek.

Boğuntuya gelmek:
 Aldatılmak, kandırılmak.

Bohçasını koltuğuna vermek: 
Birini kovmak, başından def etmek.

Borusu ötmek: Sözü geçmek.

Borusunu çalmak:
 Menfaat gördüğü birisinin davasını gütmek.

Bostan korkuluğu: Etrafına, birine sözünü geçiremeyen kimse.

Boşa koysam dolmaz, doluya koysam almaz:
 Hiçbir çözüm yolu yok, anlamında.

Boy atmak: Boyu uzamak.

Boy göstermek: Gösteriş amacıyla ortalıkta görünmek.

Boy ölçüşmek:
 Birisiyle bir konuda yarışmak, var olduğunu göstermek.

Boylu boyunca:
 Bütün boyu ile.

Boynu bükük: Acınacak durumda olan, zavallı kimse.

Boynu kıldan ince olmak: 
Verilecek karara razı olmak, kararı kabullenmek.

Boynuz isterken kulaktan olmak: Daha iyisini isterken elindekinden de olmak.

Boyun eğmek:
 Kendisinden güçlü olanın emrine, hakimiyetine girmek.

Boyundan büyük işlere karışmak: Üstesinden gelemeyeceği işlere kalkışmak.

Boyunduruk altına girmek: 
Birinin egemenliğinin altına girmek, baskı altında yaşamını sürdürmek.

Boyunun ölçüsünü almak: 
Çok emin olduğu bir işi başaramayıp yetersizliğini anlamak.

Bozuk çalmak: Sinirli, canı sıkılmış kimse.

Bozuntuya vermemek: Bir yanlışın farkında değilmiş gibi davranmak.

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu: Benimsediği ilkenin tersine davranmak.

Bucak bucak aramak:
 Birini her yerde aramak.

Bugünden tezi yok: Hemen, şimdi.

Bulanık suda balık avlamak: Karışık durumlardan yararlanıp kendi çıkarını sağlamak.

Bulunmaz Hint kumaşı mı?: 
Çok değerli olmak, az bulunmak.

Buluttan nem kapmak: En küçük bir şeyden alınmak.

Bundan iyisi can sağlığı: Olabilecek en güzel şekilde yapıldı.

Burnu bile kanamamak: Tehlikeli bir durumdan kazasız kurtulmak.

Burnu havada olmak: 
Kendini çok beğenmek, kibirlenmek.

Burnu sürtülmek: Bir zorunluluktan öğrenmek ve bunlardan ders almak.

Burnu yere düşse almaz: 
Kendini gereğinden fazla beğenen, kibirli.

Burnunda tütmek:
 Bir şeyi çok özlemek.

Burnundan düşen bin parça olmak: Morali çok bozuk olmak.

Burnundan fitil fitil gelmek: Güzel bir şeye kavuşmanın sevincinin bir nedenden dolayı kişiyi daha büyük bir üzüntüye sevk etmesi.

Burnundan getirmek: Birini bir şeyi yaptığına pişman etmek.

Burnundan kıl aldırmamak: Kendisine yapılan hiçbir eleştiriyi kabul etmeyip kendi yaptıklarının doğru olduğunu kabul etmek.

Burnundan solumak: Çok öfkelenmek, aşırı sinirlenmek.

Burnunu sokmak: 
Kendisini ilgilendirmeyen işlere karışmak.

Burnunun dibinde: 
Hemen yakınında.

Burnunun dikine gitmek: Başkalarının söylediklerini önemsemeyip kendi bildiği gibi hareket etmek.

Burnunun direği sızlamak: Çok aşırı üzülmek.

Burnunun ucunu görmemek: Sarhoşluktan, dalgınlıktan basacağı yeri görememek.

Burun buruna gelmek: Beklenmedik bir anda birisiyle karşılaşmak.

Burun kıvırmak: Beğenmemek, küçümsemek, hor görmek.

Buyurun cenaze namazına: Beklenilmeyen olumsuz bir şey oldu, yapılacak bir şey yok, anlamında.

Buzdolabına koymak: Sorunun çözümünü ileriki bir tarihe bırakmak.

Buz kesilmek: Üzücü bir olay karşısında ne yapacağını bilememek.

Buz üstüne yazı yazmak: Süresi ve etkisi çok az olan bir şey yapmak.

Büyük oynamak: Büyük bir tehlikeyi göze alarak bir işe girişmek.

Büyük yemin etmek: En kutsal şeyler üzerine ant içmek, onları vesile kılmak.

Büyümüş de küçülmüş:
 Konuşma ve davranışları yaşının üstünde olan çocuk. 


Ayrıca bakınız


B harfi ile başlayan deyimler ve anlamları

3 yorum:

  1. heeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeepsiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii çok uzun kök kök adam gibi ya bune benim ödev için 85 tane yazmam gerek heeeeeeepsiiiiii çooooooook uzun hiç bana göre değil ödevimi yapmam 1.50 saat sürdü hepsi o kadar uzun ki of ya kolum koptu kolum!

    YanıtlaSil