Makale

Herhangi bir konuda okuyucuya bilgi vermek, bir gerçeği açıklamak ya da bazı bilgiler çerçevesinde bir düşünceyi savunmak amacıyla yazılan düzyazı türüne makale denir. Gazete ile doğmuş bir yazı türü olan makale Tanzimat Dönemi'nde Türk edebiyatına girmiş bir türdür.


Makale Türünün Özellikleri

  • Fikir yazıları olan makalelerde bir tezi savunmak esastır. 
  • Makalede asıl amaç bilgi vermektir.
  • Makaleler edebi, sosyal, sağlık, felsefe, sanat, din, teknik, bilim vb. her konuda yazılabilir.
  • Makaleler, konunun uzmanları tarafından kaleme alınır.
  • Makalelerde ileri sürülen görüş veya düşüncede deliller gösterilir, bunları ispatlama amacı güdülür. Bilgi, belge ve araştırma verilerinden yararlanılarak kanıtlama yoluna gidilir.
  • Makalelerde, bilimsel nitelik esastır. Nesnel verilerden yararlanılır. 
  • Makalede mecazlı, süslü, dolambaçlı anlatım ile konuşma dili havasından kaçınılır. Ciddi, ağırbaşlı, yalın, pürüzsüz, açık ve anlaşılır anlatım esas alınır.
  • Makalede amaç bilgi vermek olduğundan yazar açıklayıcı ve tartışmacı anlatım biçimlerini kullanır. Konunun önemini kavratabilme açısından örnekleme, karşılaştırma, tanık göstermeden de faydalanılır.
  • Makalelerde somut özellikler ön plandadır.
  • Makaleler, düşünsel bir planla kaleme alınır.
  • Makalelerde "tutarlılık" önemli bir özelliktir. Düşüncelerin baştan sona aynı doğrultuda ve birbirleriyle çelişmeyen ifadeler içermesi gerekir.
  • Makaleler, nesnel bir bakış açısı ve resmî bir üslupla kaleme alınır.
  • Makaleler, yazıldıktan sonra bir araya getirilip makale kitapları halinde yayımlanabilir.
  • Makaleler gazete ve dergi makaleleri olmak üzere iki şekilde karşımıza çıkar. Gazete makalelerinde genellikle günlük siyasi, toplumsal sorunlar ele alınır. Dergi makaleleri ise akademik konulardan oluştuğu için daha çok uzmanlık gerektirir. Bilimsel bulgu ve terimler bu makalelerde daha çok yer alır. 
  • Edebiyat, dil, sanatsal özelliği ön planda olan makaleler edebi makale; ekonomi, tıp, sosyoloji gibi bilime dayalı meslekleri dile getiren makaleler de mesleki makaleler olarak adlandırılır.
  • Makaleler köşe yazılarındandır. Gazetelerin ilk sayfalarında yer alan ve genellikle aynı kişi tarafından kaleme alınan makaleye başmakale denir. Bu yazıyı yazan kişiye de başyazar denir.
  • Şinasi'nin "Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi" ilk makale örneği sayılır.
 
Makalede Plan

Makaleler, giriş, gelişme ve sonuç olmak üzere üç bölümden oluşur.

Giriş Bölümü: Makalede anlatılacak sav, görüş yazının girişinde dile getirilir. Makalenin en kısa bölümü olup bir veya iki paragraftan oluşur. İyi bir makale yazmak her zaman giriş bölümünden geçer. Giriş bölümü, açık, anlaşılır ve ilgi çekici olmalıdır. Okuyucu makalenin giriş bölümüne bakıp karar verir. İlgi çekici, akıcı makaleler sonuna kadar okunur. 

Gelişme Bölümü: Giriş bölümünde öne sürülen konunun açıklandığı, belge, veri ve tezlerin ortaya konulduğu, çeşitli delillerle, verilerle makalenin ispatlanma yoluna gidildiği bölümdür. Makalenin en uzun dolayısıyla en ayrıntılı bölümüdür.

Gelişme bölümünün giriş bölümüyle tutarlı olması gerekir. Makalenin adeta gövdesi sayılan gelişme bölümünde yazar, inandırıcılığı arttırmak için sürekli olarak tanımlama, karşılaştırma, örneklendirme, sayısal verilerden yararlanma ve örnekleme tekniklerine başvurur.

Sonuç  Bölümü: Makalenin özetlendiği bölümdür.  Giriş ve gelişme bölümünde dile getirilenler net, kısa ve açık cümlelerle burada bir sonuca bağlanır. Sonuç bölümü değerlendirmenin yapıldığı, önerilerin yer aldığı bölümdür. Kısacası yazar, eldeki veri ve kanıtlardan yola çıkarak bir değerlendirmede bulunup önerilerle makaleyi sonlandırır.

 
Makale ile Deneme Arasındaki Fark

  • Denemede kişisel görüşler ön planda olduğu için öznellik; makalede ise nesnellik esastır.
  • Denemede yazar bilgileri kanıtlamak, bir teze dayandırmak zorunda değildir. Makale ise bilimsel verilere, anketlere, araştırma sonuçlarına dayanır.
  • Denemede yazar bilgilerine gem vurmak zorunda değildir. İçinden geldiği gibi yazar; makaleler ise nesnel bir bakış açısı ve resmi bir üslupla yazılır.
  • Makalede mecazlı, süslü, dolambaçlı anlatım ile konuşma dili havasından kaçınılır. Ciddi, ağırbaşlı, yalın, pürüzsüz, açık ve anlaşılır bir anlatım esas alınır. Denemede ise samimi bir anlatım esastır. 
  • Makale bilimsel, denemeler sanatsal yapıtlar içerisinde değerlendirilir.
  • Makalelerde somut; denemelerde, soyut kavramlar ön plandadır.


Makale ile Sohbet Arasındaki Fark

  • Makalede konu, her açıdan, ayrıntılı bir şekilde; sohbet türünde ise konu ayrıntılara girilmeden yüzeysel bir şekilde işlenir.
  • Makalelerde konuyu ispatlamak esasken sohbette ise ispat zorunluluğu bulunmaz.
  • Makalelerde bilimsel, ağırbaşlı nesnel bir anlatım; sohbette samimi, içten bir anlatım esastır.
  • Makale yazıları araştırma, ön hazırlık, veri ve kanıtlara dayanırken sohbet türünde ise herhangi bir araştırma, veri söz konusu değildir.
 
Makale ile Fıkra Arasındaki Fark
 
  • Makale yazıları bilimsel özellikler taşıyan yazılar olmasına karşın fıkra yazıları kişisel görüşleri içeren yazılardır.
  • Makalede yazar işlediği konuyu ispatlamak zorundadır; fıkrada ise yazarın konuyu ispatlama zorunluluğu bulunmaz.
  • Makale, ciddi, ağırbaşlı, resmi bir dil ve anlatımla oluşturulurken fıkra türünde samimi ve içten bir anlatım ön plana çıkar.
  • Makale yazılarında nesnellik; fıkra yazılarında ise öznellik ön plandadır.

 

Türk Edebiyatında Makale
 
Makale türü Tanzimat Dönemi'yle edebiyatımıza giren bir türdür. İlk örnekleri de bu dönemde görülür. İlk makale de Şinasi ve Agâh Efendi'nin birlikte çıkardıkları Tercümanı Ahval gazetesinde yayımlanan "Mukaddime" adlı makaledir.

Bir ön söz niteliğinde olan bu makale günümüz anlamındaki makalenin tüm özelliklerini içermez. Şinasi halka ulaşmakta her zaman için makaleyi aracı kılmıştır. Ele aldığı konuları hep makaleler aracılığıyla dile getirmiştir. Bu ilk dönemde Şinasi'den başka Namık Kemal, Ziya Paşa, Şemsettin Sami, Muallim Naci, Beşir Fuat, Hüseyin Cahit Yalçın, Mehmet Fuat Köprülü, Ahmet Mithat Efendi, Süleyman Nazif makale türünde önemli çalışmalar yapmışlardır.

Gerek Tanzimat Dönemi'nde gerekse Servetifünun ve Fecriati edebiyatları dönemlerindeki makaleler gerçek makale olmaktan oldukça uzak makalelerdir. Milli Edebiyat ve özellikle de Cumhuriyet Dönemi'yle birlikte makale asıl kimliğine kavuşur ve birçok kişi tarafından dergi ve gazetelerde makaleler neşredilmeye başlanır.

Bu dönemlerde Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ziya Gökalp, Refik Halit Karay, Falih Rıfkı Atay, Peyami Safa, Halit Fahri Ozansoy makale türünde Türk edebiyatında önemli yazılar kaleme almışlardır.

Türk edebiyatında önemli makale ve yazarları:

Yahya Kemal Beyatlı: Aziz İstanbul, Eğil Dağlar

Yaşar Nabi Nayır: Edebiyatımızın Bugünkü Meseleleri

Hasan Ali Yücel: İyi Vatandaş İyi İnsan

Ahmet Hamdi Tanpınar: Edebiyat Üzerine Makaleler

Mehmet Kaplan: Büyük Türkiye Rüyası, Kültür ve Dil, Nesillerin Ruhu

 

Makale ile İlgili Örnekler

Örnek 1

KÜLTÜR VE DİL

-Sadeleştirilmiştir.-

Ziya Gökalp, dili kültürün temel öğesi sayar. O, bu görüşünde haklıdır. Çünkü dil, duygu ve düşüncenin adeta kabıdır. Bir ulusun bütün duygu ve düşünce hazinesi, dil kabına veya ka­lıbına dökülür ve bu dil kabı ile yerden yere, kuşaktan kuşağa aktarılır. Yazı, dilin sesini kay­deden bir araç olarak dilin bir parçasıdır fakat kültür söz ile de bir ulus arasına yayılır.

Dil kültürün temeli olduğuna göre, bir ulusun dil ile ifade ettiği sözlü, yazılı her şey kül­tür kavramına girer. Sabahtan akşama kadar evde, sokakta, çarşıda, iş yerinde konuşan halk, far­kında olmadan dil tarlasını eker, biçer. Dilin duygu ve düşünce ile dolmasının nedeni, günlük yaşama çok yakın olmasıdır.

Aslında dili yaratan yaşam, daha doğrusu toplumsal yaşamdır. Anne çocuğuna bir oyun­cak verir: "Bak sana otomobil getirdim." der. Böylece çocuk, oyuncak otomobil ile beraber "otomobil" sözcüğünü öğrenir.

Dil deyince, konuşulan yazılan bütün sözcük ve cümleleri anlamak gerekir. Halk günlük yaşamında sözcükleri köklerine göre ayırmaz. Onu ilgilendiren, sözcüklerin anlamı, işe yaramasıdır. Bir bakkal dükkânında on dakika oturup halkı dinleyerek hangi sözcükleri kullandığı­nı saptayabilirsiniz.

İlle öztürkçe yazılmamış, "normal", "tabii" yazılı bir üründe, bir gazete veya kitapta da bu işi yapabilirsiniz. "Normal" ve "tabii" konuşan halk gibi, "normal" ve "tabii" yazan bir yazar da sözcüklerin kökenine değil, anlamına, ayırtısına ve işe yararlılığına önem verir.

Her ulus dilini ve kültürünü yüzyıllar boyunca yoğurur. Bu esnada o, akan bir nehir gibi, içinden geçtiği her topraktan bazı öğeler alır. Her uygar ulusun konuşma ve yazı dili, karşılaş­tığı uygarlıklardan alınan sözcük ve deyimlerle doludur. Bu bakımdan her ulusun dili, o ulusun çağlar boyunca yaşadığı tarihin sanki bir özetidir. Dile bu gözle bakılırsa anlam kazanır. 

...

Dil ile tarih ve kültür arasındaki ilgiyi bilen bir kimse dili tek başına almaz. Çünkü dilde her sözcüğün yazılış, ses, biçim ve anlamını tayin eden tarih ve kültürdür. Yunus Emre’nin şiirlerinin dilini, yazıldığı dönem ve çevreden ayrı ele alamazsınız. Çünkü o ağacın kökleri gelenek ile beraber, yetiştiği topraklara sımsıkı bağlıdır. Bu da gösterir ki filolog sadece dilci değil, geniş kültürlü, kafası dil gibi yaşamın bütün olanaklarına açık bir insan olmalıdır.

Mehmet KAPLAN (Kültür ve Dil)


Örnek 2

NESİLLERİN RUHU                                              

Fertlerin nasıl birbirinden ayrı bir duyma, düşünme ve hareket etme tarzları varsa, nesillerin de kendilerine has, önceki ve sonraki nesillerinkine benzemeyen bir duyma, düşünme ve hareket etme tarzları vardır.

Aynı içtimaî, siyasî ve iktisadî şartlar altında yaşayan, aynı çeşit terbiye müesseselerinde yetişen, aynı endişe ve meselelerle meşgul olan ve aşağı yukarı aynı yaşta bulunan insan toplulukları arasında müşterek bir ruhun teşekkül etmesi gayet tabiî bir hadisedir.

Milletlerin tarihî hayatında nesiller, büyük fertlerden daha mühim rol oynarlar; zira devirlere şekil ve renk veren esas kitleyi onlar teşkil ederler. Hatta sivrilmiş şahsiyetlerin kendi nesillerinden tamamıyla ayrı varlıklar değil, bilâkis onları en iyi surette temsil ve ifade eden kabiliyet ve dehâ sahibi insanlar olduğu iddia olunabilir. Bu müstesna fertleri bize tek ve yüksek gösteren şey, onlardaki ifade ve temsil kudreti ile beraber, kendilerine uzak mesafelerden bakmamızdır. Yakınlarına vardığımız, içlerinde bulundukları muhiti teşkil ettiğimiz zaman, etraflarında onlara benzer küçük çapta bir yığın insan ve insancık buluruz.

Devri anlamak için, mutlaka nesli toptan göz önünde bulundurmak lâzım gelir. Burada Tanzimat'tan bugüne kadar gelmiş geçmiş nesilleri hatırlayarak karakterlerini tespite çalışacağız. Nesiller umumiyetle tez, antitez, yükselen ve inen dalgalar şeklinde gelişirler. Böyle oluş, mukayese yoluyla onlardan her birini vazıh surette anlamaya elverişlidir.

1860-1876 yılları arasında faaliyette bulunan Namık Kemâl-Ziya Paşa nesline mensup olanlar, devlet kalemlerinde yetişmişlerdir. Bundan dolayı çok hayatî ve siyasî bir karakter taşırlar. Terbiyeleri yarıdan çok şarklı ve muhafazakârdır. Yabancı dillerini ve kitaplarını ömürlerinin yarısından sonra öğrenirler. Bundan dolayı ruhlarında kuvvetli bir Şark-Garp mücadelesi vardır. Dindar ve tarihe bağlı oldukları için Garp'a kendilerini fazla kaptırmaz ve ezilmezler. Müteakip nesillerde bir hastalık halini alan aşağılık kompleksi bunlarda hemen hemen yoktur. Büyük ideallere sahiptirler ve kahramandırlar. Müşterek birkaç ana fikir etrafında birleşirler. Bunların içinde en mühimi Meşrutiyet'in ilânı, yani Saray'a ve Bâbıâli'ye karşı parlamentonun kurulmasıdır.

Onları bu dâvaya sevk eden âmil, bazılarının zannettiği gibi, sadece Fransız ihtilâlinden, o sıralarda Avrupa'ya yayılmış hürriyet fikirlerinden ilham almaları, basit bir taklit arzusu değildir. Cemiyetin içinde bulunduğu şartları ve yükselmesi için lâzım gelen müesseseleri anlamışlardır.

(…)

Prof. Dr. Mehmet Kaplan

(Alıntı yapılmıştır)

Ayrıca bakınız


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder